Çerez Örnek
canlı destek

Türkiye Bahçe Bitkileri Tarımının Analizi

 

 

 

Türk Tarımının Dünü, Mevcut Durumu ve Geleceği

Bahçe Bitkileri Tarımının Dünü, Mevcut Durumu ve Geleceği

 

 

 

 

Hazırlayanlar:

Prof. Dr. M. Ercan ÖZZAMBAK

Prof. Dr. Yüksel TÜZEL

Prof. Dr. Serra HEPAKSOY

Prof. Dr. Ahmet ALTINDİŞLİ

Prof. Dr. İbrahim DUMAN

Prof. Dr. Fatih ŞEN

 

 

Editör

Prof. Dr. İbrahim DUMAN

 

 

Şubat 2020

 

 

Giriş

Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesinin ilk bölümlerinden biri olan ve 1955 yılında Fakülte ile birlikte kurulan Bahçe Bitkileri Bölümü, Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı altında bulunan altı alt bilim dalından oluşmaktadır. Bu bilim dalları; Meyve Yetiştirme ve Islahı, Sebze Yetiştirme ve Islahı, Bağ Yetiştirme ve Islahı, Örtüaltı Yetiştiriciliği, Süs Bitkileri Yetiştirme ve Islahı ile Hasat Sonrası Fizyolojisidir. Bölüm, Bahçe bitkileri türlerinin açıkta veya örtü altında yetiştirilmesi, ıslahı, tohum üretim ve teknolojileri, topraksız tarım, sürdürülebilir üretim teknolojileri, bahçe ürünlerinde kalite, hijyen ve kuru ürünlerde mikotoksin oluşumu ve önlenmesi gibi konularda bilgi ve becerisi ile sektör tarafından aranılan mühendisler yetiştirmeyi hedeflemektedir.

Bahçe Bitkileri bölümü olarak eğitim yanında Ege, Akdeniz ve Marmara bölgeleri başta olmak üzere tüm ülkemiz tarımını yönlendirici konularda araştırmalar yaparak, ulusal ve uluslararası projeler yürüterek, farklı kitlelere uygulamalı ve teorik eğitimler vererek Türk tarımına yön vermektedir.

Bahçe Bitkileri bölümü olarak yukarıda belirtilen bilim dalları çerçevesinde “Türk tarımında Bahçe Bitkilerinin dünü, mevcut durumu ve geleceği” konusundaki açıklayıcı bilgiler aşağıda verilmiştir.

Bahçe Bitkileri yetiştiriciliğinin geçmişi:

Meyvecilik: Türkiye, iklim kuşağındaki konumu itibariyle meyve yetiştiriciliği açısından üstün ekolojik avantaja sahiptir. Farklı iklim koşullarına sahip olması nedeniyle ülkenin değişik bölgelerinde birçok meyve türü çok eski yıllardan beri yetiştirilmektedir. Dünyada mevcut gen merkezlerinden hem Yakındoğu ve hem de Akdeniz havzası içinde yer alan Türkiye, birçok tür ve çeşidin gen merkezi durumundadır. Bu durum ekoloji avantajı ile birleşince daha da avantajlı duruma gelmektedir. Nitekim, bugün dünya üzerinde kültürü yapılan 138 meyve türünden, çoğunluğu ılıman iklim meyve türleri olmak üzere, tropik ve subtropik meyve türleri de dahil olmak üzere 80 den fazla tür ülkemizde yetiştirilebilmektedir. Ülkemizde eski yıllardan beri elma, armut, ayva, fındık, Antep fıstığı, kestane, badem, vişne, kiraz, erik, üzüm, nar, zeytin gibi birçok meyve türü yetişmektedir. Kültürü yapılan meyve türleri dışında alıç, üvez, kuşburnu, keçiboynuzu, melengiç, buttum, idris, iğde, kızılcık, dut gibi birçok yabani meyveye de rastlanmaktadır. Eski yıllarda meyvecilik birden fazla türün bir arada bulunduğu, geniş aralık mesafelerle dikilen bahçelerde yapılmaktaydı. Kullanılan çeşitlerin bir kısmı yerel çeşitler olup, verimi düşük olan ancak, bazı meyve özellikleri ile ön plana çıkan çeşitlerdi. Bunun yanında çok uzun yıllar, bütün dünyada kullanılan bazı yabancı çeşitlerin de yetiştiriciliği yapılmıştır. Özellikle 1980’li yıllara kadar, çok fazla budama yapılmadan ya da yanlış budama yapılarak gerçekleştirilen meyve üretiminde sulama olanağının olmaması ya da sınırlı olması nedeniyle sulama da yetersiz yapılmaktaydı. Yine o dönemlerde basınçlı sulama sistemlerinin olmaması nedeniyle salma ya da karık usulü sulama yapılmıştır. Antepfıstığı, badem, ceviz, kestane, zerdali, fındık, çay gibi türlerde aşı ya da çelik ile üretim yapılmayıp, doğrudan tohumla üretim yapılmış ve bunun sonucunda da her bir ağacın farklı genetik yapıya sahip olması nedeniyle verim ve kalitesi çok farklı olan bahçelerde meyve üretimi yapılmıştır. Bu durum verim ve kalite açısından sorunlar ortaya çıkarmış olmakla birlikte, ülkemizin genetik kaynak zenginliğini arttırmıştır. Meyve tesislerinin temelini oluşturan fidan üretimi ağırlıklı olarak kamu kurumları tarafından gerçekleştirilmekte olup, özel sektörün katkısı çok azdı.

Sebzecilik: Ülkemizde sebze tarımı açık alanda ve farklı yapılardaki örtü altında yapılmaktadır. Açıkta sebze yetiştiriciliği sofralık ve sanayilik üretime, örtüaltı yetiştiriciliği ise sofralık üretime yönelik olarak yapılmaktadır. Sebze tarımının başladığından günümüze tarımsal teknolojideki gelişmelere paralel olarak değişim göstermekle birlikte her iki üretim yönteminde de önemli gelişmeler gözlenmiştir. Sera yapısındaki ve teknolojisindeki olumlu değişimler, açık alan sebze üretim faaliyetindeki gelişmeler verim ve kalite özelliklerinde önemli iyileşmeler sağlamış, bu değişim sebze ve işlenmiş ürün pazarında ve ihracatında önemli değişimler göstererek ülkemiz ekonomisine katkılar sağlamıştır. Örtüaltı sebzecilik faaliyetleri ayrı değerlendirildiği için burada açık alan sebzeciliğindeki değişimler irdelenmiştir.

Dünyada çok az ülke, Türkiye’nin sahip olduğu ekolojik koşullara sahiptir. Ülkemizdeki kültür sebzelerinin ve sebze olarak değerlendirilen yabani otların zenginliği ise dünyanın hiçbir ülkesinde bulunmamaktadır. Birçok sebze türünün ana vatanı olan ülkemizde bu sebzelerin çok eski yıllardan beri üretilip tüketildiği görülmektedir. Ülkemizde sebzecilik konusundaki ilk çalışmalar, Cumhuriyetin ilanı ile birlikte 1925 yılında kurulmaya başlayan “Tohum ıslah ve üretme istasyonları” ile başladığı bildirilmektedir. Ancak 1950 yılında “İstanbul Halkalı Ziraat Mektebi’nin” kuruluşu ile faaliyetlerine başlayan “Yeşilköy Zirai Araştırma Enstitüsü” kuruluşu ile sebzeler üzerindeki ilk resmi çalışmalar başlamıştır. Bu dönemden önceki Zirai Araştırma Enstitüleri genelde tarla bitkileri, hayvancılık ve meyveler üzerinde araştırma faaliyetleri yürütmüşlerdir. Sebzecilik araştırmaları da bu dönemden sonra başlamıştır. Sebze tarımın önemi de 1950’li yıllarda resmi olarak kabul edilmiş ve bu dönemde mevcut araştırma kurumlarında yer almayan “Sebzecilik Bölümleri” kurulmuştur.

Yerli sebze çeşitleri ile sebzecilik faaliyetleri de bu dönemde başlamıştır. 1960 yılında faaliyetlerine başlayan “Bölge Çeşit Deneme Müdürlükleri” ile geliştirilen sebze çeşitlerinin bölgelere adaptasyon çalışmaları önem kazandı. 1963 yılında çıkarılan “308 sayılı Tohumculuk Yasası” ile de sebzecilikte çeşit geliştirme ve tohum üretim faaliyetlerine hız verildi. Sertifikalı tohumluk üretim ve kullanımına başlandı. Sonraki yıllarda Tarım bakanlığı nezdinde kurulan diğer “Araştırma Enstitülerinde” de sebze çeşidi geliştirme, üretim, adaptasyon ve tohum üretimi çalışmaları ile sürdürülmüştür. Bununla birlikte 1948 yılından itibaren Yükseköğretimde ilk kurulan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi, 1955 yılında kurulan Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi, 1957 yılında kurulan Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi ve 1967 yılında kurulan Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi “Sebzecilik” araştırmalarına hız veren Üniversite ve Fakülteler olmuştur. Bu üniversitelerdeki “Sebzecilik” çalışmaları önce “Bağ-Bahçe Bölümlerinde ” başlatılmış, daha sonra da “Bahçe Bitkileri” bölümlerinde “Sebzecilik “ kürsülerinde sürdürülmüştür.

Günümüzde kurulmuş bulunan Ziraat Fakültelerinin çoğunda Bahçe Bitkileri Bölümü mevcut olup sebzecilik konulu araştırmalar sürdürülmektedir. Bu araştırmalar Tarım ve Orman Bakanlığı Araştırma Enstitülerinde de yürütülmektedir.

Ülkemizdeki sebzecilik konulu üretim ve araştırma faaliyetleri 1980’li yılların başına kadar ülkemiz Araştırma Enstitüleri ile Ziraat Fakültelerinin “Sebzecilik Kürsülerinde” geliştirilen “açık tozlanan çeşitler” ile ve yerel (köy) çeşitler ile sürdürülmüştür. Bu çeşitlerin sertifikalı tohumlarının üretimi de tamamen devlet kurumlarında (Araştırma Enstitüleri ve Devlet Üretme Çiftlikleri) yapılarak üreticilere dağıtımları yapılmıştır.

1984 yılında ülkemizdeki dış alım ve satım faaliyetlerinin kolaylaştırılması ile birlikte (ihracat ve ithalatın serbest bırakılmasından sonra) sebzecilik üretim ve araştırma faaliyetlerinde de önemli gelişmeler gözlenmiştir. Bu dönem ile birlikte tohum dış alımı ve satışına büyük kolaylıklar gelmiş, yurt dışından tohum ithalatının, yeni çeşitlerin ülkemize girişinde önemli gelişmeler gözlenmiştir. Bu dönemde özellikle F1 hibrit sebze çeşitlerinin ülkemize girişi hızlanmıştır. Ülkemizde hem örtü altında hem de açık alanda ticari boyutlarda üretimi yapılan domates (salçalık ve sofralık), hıyar (sofralık ve turşuluk), karpuz, lahana, karnabahar, brokoli, ıspanak, salata-marul, havuç ve soğan çeşitleri başta olmak üzere hibrit üstün özellikli çeşitlerin ülkemize girişi ile ülkemiz sebzecilik faaliyetlerinde büyük çaplı verim ve kalite özelliklerinde iyileşmeler gözlenmiştir. Diğer yandan yurt dışından özellikle F1 hibrid çeşit tohumlarının ülkemize girmeye başlaması ile birlikte “özel tohum kuruluşları” da kurulmaya başlamıştır. Bu dönem ile birlikte üreticilere kaliteli çeşit, tohum ve üretim teknolojisi gelmiş, sebzecilikte sanayiye yönelik farklı değerlendirme şekilleri sektörde önemli gelişmeler sağlamıştır.

Türkiye’de ilk genel tarım sayımı Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) tarafından 1927 yılında muhtarlar ve köy heyetlerinden alınan bilgilerle gerçekleştirilmiş, daha sonraki sayımlarda bilgi toplama yönünden değişik yöntemler uygulanmış, sayımlar 8-10-11-13-23 yıl gibi düzensiz aralıklarla yapılmıştır. Daha sonra alınan bir kararla bu sayımın11 yılda bir yapılması uygulaması başlatılmıştır. Nüfusu 500’den az olan ilçeler ve köylerin tümünden toplanan bu bilgiler bugünkü daha güvenilir sonuçları sağlamıştır.

Sebze üretim alanları ile üretim miktarları hakkındaki ilk istatistikler ancak 1968 yılından itibaren ayrı kalem halinde gösterilmiştir. Ülkemiz tarla bitkileri ve sebze üretim alanları ile ilgili ilk veriler Çizelge 1’de belirtildiği gibi verilmiştir. Çizelge 1’den, sebze üretimine ilişkin ilk istatistiklerin yapıldığı 1968 yılında toplam sebze üretim alanının tarla bitkileri üretim alanlarının 1/37’i kadar olduğu, 1980’li ve 1990’lı yıllardaki düzenli artış ile 1/23 seviyesine yükseldiği anlaşılabilmektedir. Bu değer ilk yıllara göre yaklaşık 30 yıllık sürede 2 kat artışı ifade etmektedir.

Çizelge 1. Ülkemiz sebze tarımı alanlarının tarla bitkileri üretim alanı ile karşılaştırılması (Vural, 1998)

 

Tarla Bitkileri

Sebzeler

Yıl

Üretim alanı (*1000 ha)

Üretim alanı (*1000 ha)

1968

14.400

416.37

1975

16.241

490.33

1980

16.372

596.27

1985

17.908

662.27

1990

18.868

635.29

1995

18.464

785.23

1996

18.631

790.23

 

 

Sebze üretim alanlarında gözlenen bu düzenli artışa paralel olarak sebze üretim miktarlarında da önemli artışlar belirlenmiştir. Özellikle 90’lı yıllardaki yüksek nitelikli tohum kullanılması, yetiştiricilikte yeni üretim tekniklerinin uygulanması ile de birim alanlardan alınan verimde önemli ölçüde artış gözlenmiştir (Çizelge 2). Bu artışı sağlayan nedenlerin en önemlisi elbette ki tüketime bağlı olarak pazarda sebzelere olan talebin artmasıdır. Bu talep artışında, insanların yaşam standartlarının yükselmesi, ulaşım imkanlarının iyileşmesi, bölgeler arası talebin artması ve nüfus artışı etkili olmuştur. Bu talep artışına söz konusu yıllarda gözlenen özellikle AB ülkelerine yapılan ihracatın da önemli ölçüde katkısı olmuştur. Bu dönemde özellikle yaprakları ve meyveleri yenen sebzelerin toplam üretimi önemli oranlarda yüksek gerçekleşirken soğan, kök ve yumruları ile çiçekleri yenen sebzelerden karnabahar ve baklagillerin üretimi de önemli oranlarda sürdürülmüştür (Çizelge 2).

Çizelge 2. Ülkemizde 1990’lı yıllardaki sebze üretim miktarları (ton), (Vural, 1998)

Yıl

Yaprakları yenen sebzeler

Meyveleri yenen sebzeler

Soğan, kök ve yumruları yenen sebzeler

Baklagiller

Karnabahar

1990

1992

1994

1996

16.456.720

17.467.920

17.778.965

20.216.295

13.958.000

14.864.000

15.080.000

17.321.000

451.000

531.630

602.400

696.450

560.000

583.132

567.700

607.750

68.020

69.520

77.515

85.015

 

Örtüaltı sebzeciliği: Örtüaltı tarımı, bitkilerin mevsimleri dışına kaydırılarak ya da mevsimleri dışında yetiştirilmesine olanak sağlayan bir yetiştiricilik şeklidir. Ülkemizde örtüaltı tarımı, alçak plastik tüneller, yüksek tüneller ve cam ve plastik örtü materyali ile örtülmüş seralardaki üretimi kapsamaktadır. Alçak plastik tünellerde bitkiler mevsimleri dışına kaydırılarak yetiştirilmekte ve üretimde erkencilik hedeflenmektedir. Yüksek tünellerde ve seralarda yapılan üretimde bitkiler mevsimleri dışında yetiştirilmektedir.

Örtüaltı yetiştiriciliğinin tarihçesi Romalılar devrine dayanır. Güneye bakan kuytu yamaçlarda açılan çukurların üzeri şeffaf malzemeyle örtülerek sebze yetiştiriciliği yapılmıştır. Sonraları Avrupa'da evlerin güneye bakan yönlerinin camla örtülmesiyle gelişmesi devam etmiştir (TURKTOB, 2019). Ticari olarak örtüaltı yetiştiriciliği 20. yüzyılın başlarında kuzey Avrupa ülkelerinde başlamış, ancak 2. Dünya Savaşı’ndan sonra gelişim göstermiştir.

Türkiye’de örtüaltı yetiştiriciliği 1940'lı yıllarda Antalya’da kurulan seralar ile başlamıştır. 1940-1960 yılları arasında seracılığın gelişimi çok yavaş olmuş ve özellikle Antalya ve İzmir civarında yayılma göstermiştir. Ülkemizde seracılık 1960’lı yıllardan itibaren yayılmaya başlamıştır. Seracılığımızdaki en önemli kilometre taşları, tarımda plastiğin kullanılmaya başlaması (1960lar), ısıtma maliyetlerinin yükselmesine neden olan petrol fiyatlarındaki yükselmeler (1970ler), sera örtü materyallerindeki gelişmeler (1980ler), sera yatırımlarına ve serada yetiştiriciliğe uygulanan %25’lik kaynak kullanımı ve destekleme fonu teşviki (1990-95), yüksek teknolojinin kullanıldığı modern seraların ve topraksız tarımın girişi (1990lar) ve sürdürülebilir üretim tekniklerinin ve danışmanlı/sertifikalı üretimin yaygınlaşmaya başlaması (2000ler) olarak  sayılabilir (Tüzel ve ark., 2008).

Bağcılık: Türkiye, Kuzey Yarıküre’nin en seçkin coğrafyası üzerindeki konumundan kaynaklanan etkileyici bir bağcılık potansiyeline ve çok eskilere dayanan köklü bağcılık kültürünün eseri olan zengin bir asma gen potansiyeline sahiptir. Anadolu; yabani asmanın (Vitis vinifera L. subsp. sylvestris) hem anavatanı, hem de ilk kez kültüre alındığı ve şaraba işlendiği coğrafyanın sınırları içinde yer almaktadır (Mc Govern, 2007).

            Bağcılığın tarihi Anadolu uygarlıkları ile iç içedir. M.Ö. 2000 yıllarında Anadolu’ya gelerek 600 yıllık büyük bir uygarlık yaratan Hititlerden, bağcılığın önemini anlatan çok sayıda arkeolojik buluntu günümüze kadar ulaşmıştır. Ayrıca, bu döneme ait kaya resimleri ve heykellerde, üzüm ve şaraba ait figürlerin yer alması, Hitit kanunlarında bağların ve ürünün korunmasına yönelik özel hükümlere yer verilmesi, Boğazköy metinlerinde kuru üzümden söz edilmesi, sosyal ve ekonomik açıdan Anadolu bağcılığının önemini günümüze taşıyan diğer belgelerdir. Hititlerden sonra Anadolu, çeşitli uygarlıklara yurt olmaya devam etmiştir. Bunlardan Frigya ve Pers uygarlıkları ile Helenistik dönem boyunca bağcılık, önemini korumuştur. Avrupa için çok farklı ve yeni olan sofralık üzüm yetiştiriciliği Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Balkanlardan İtalya, Fransa ve İspanya’ya kadar yayılmıştır. Selçuklu ve Osmanlı süslemelerinde asma yaprağı ve üzüm salkımı önemli figürler olarak yer almıştır (Oraman 1965, Akşit 1981).

Türkiye’de 1930 yılında yöresel ve ülkesel bağcılığın geliştirilmesi amacıyla hizmet vermek amacıyla 2 adet bağcılık araştırma enstitüsü kurulmuştur. Bu enstitüler, Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Manisa ve Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüleri’dir. Bu kurumlar, bağcılığın her aşamasındaki sorunlarına çözümler bulmak üzere araştırma, üretim ve eğitim çalışmalarını sürdürmektedir.

Süs Bitkileri: Süs bitkileri, estetik, fonksiyonel ve ekonomik amaçlarla yetiştirilen dekoratif bitkilerdir. Dünyada süs bitkileri üretimi ve ticareti, artan kentleşme, sanayileşme, insanların doğaya olan özlemi gibi faktörlerin etkisi ile 20. yüzyılın başında önem kazanmaya başlamıştır. Günümüzde dünya üzerinde hızlı değişim gösteren bir sektör olarak nitelenebilir. Süs bitkileri dünyada kesme çiçekler, dış mekan ve iç mekan süs bitkileri olmak üzere üç grupta incelenirken, ülkemizde ise kesme çiçekler, dış mekan süs bitkileri, iç mekan süs bitkileri ve doğal çiçek soğanları olmak üzere dört gruba ayrılmaktadır.

            Dünyada süs bitkileri üretim alanları 2009-2017 yılları arasında % 17.8’lik artış göstererek 1.8 milyon ha ulaşmıştır. Dünya süs bitkileri üretim değeri ise son dokuz yılda (2009-2017) çok daha hızlı bir şekilde, % 46.4 oranında artarak 65.3 milyar Euro değere ulaşmıştır. Kesme çiçekler, kitlesel üretimi ve nakliyesinin kolaylığı nedeniyle 22.3 milyar $’lık dünya süs bitkileri dış ticaretinde en önemli paya sahiptir.

            Dünyadaki bu gelişmeler ışığında, ülkemizde 1940’lı yıllarda İstanbul Adalar ve Yalova’da, 1970’lı yıllarda iç pazara yönelik İzmir ve çevresinde, 1980’li yıllarda ise ihracat hedefli olarak Antalya’da yaygınlaşan kesme çiçek ve süs bitkileri yetiştiriciliği, bugün Karadeniz bölgesi de dahil olmak üzere ülkemizin her bölgesinde gelişme potansiyeli olan ve hızla gelişen bir sektördür.  Türkiye ve özellikle İzmir sahip olduğu iklimsel ve çoğrafi avantajının yanı sıra, dinamik ve hızlı gelişen bir işletme yapılanmasına da sahiptir. Günümüzde özellikle İzmir, Yalova, Antalya ve Mersin-Alata’da bulunan Araştırma Enstitüleri ile üniversitelerimizin Ziraat Fakültelerinde süs bitkileri yetiştiriciliğini geliştirmeye yönelik olarak ıslah (çeşit geliştirme) ve yetiştirme teknikleri (klasik ve biyoteknoloji) çalışmaları yürütülmektedir. Dünya dış ticaretinde lider ülkeler olan Hollanda, Almanya, Kolombiya gibi ülkelere kıyasla daha küçük paya sahip olan Türkiye’nin hedefi üretimini ve ihracatını arttırarak 2023 yılında dünya süs bitkileri sektöründe önemli ülkelerden biri haline gelmektir.

Ticari anlamda İstanbul ve Yalova çevresinde başlayan Türkiye süs bitkileri yetiştiriciliği, iklimin uygunluğu, pazarlama imkanı, örtü altı yetiştiriciliği bilgi birikimi gibi faktörlere bağlı olarak yıllar içerisinde özellikle İzmir, Antalya ve Sakarya illerinde yayılış göstermiştir.

 

Bahçe Bitkileri yetiştiriciliğinde mevcut durum:

Meyvecilik: 1980 ‘li yılların başından itibaren, dünyada meyveciliği ileri olan birçok Avrupa, Akdeniz ülkeleri ile ABD’nde olduğu gibi, entansif meyveciliğe ülkemizde de yavaş yavaş geçilmeye başlanarak, yeni bir döneme geçilmiştir. Entansif tarımın gereği olarak daha dar sıra arası ve sıra üzeri mesafelerde çöğür anacı yerine klon anacı kullanılarak üretilen fidanlarla meyve bahçeleri tesis edilmeye başlanmıştır. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de basınçlı su sistemlerinin yayılmaya ve alt yapısının oluşmaya başlaması ile yağmurlama / damla sulama sistemleri ile sulamaya geçilmiştir. Bu sistemlerin uygulandığı bahçeler başlangıçta az olmakla birlikte, dönüşümün başlaması meyvecilik açısından önemlidir.

Ülkemizde, ticari değeri yüksek önemli bir tarımsal faaliyet olan meyvecilik büyük bir gelişme eğilimindedir. Üretimimiz, olumsuz iklim olayları ve periyodisite nedeniyle bazı meyve türlerinde dalgalanmalar göstermekle birlikte sürekli artış göstermektedir. TUİK verilerine göre 1965 yılında 287.014.000 adet olan meyve ağacı varlığımız 2018 yılında 753.911.000 adete çıkmış ve meyve üretimi de aynı dönemde 1.772.988 tondan 15.060.561 tona ulaşmıştır. Bu değerlere stratejik meyve ürünlerimizden olan zeytinin dahil edilmesi durumunda 1965 yılında 351.266.000 adet meyve-zeytin ağacından 2.167.134 ton üretim gerçekleşirken 2018 yılında 931.754.000 adet ağaçtan toplam elde edilen meyve miktarı 16.561.028 ton olarak gerçekleşmiştir. Üretimdeki artışın ağaç sayısındaki artış oranından fazla olması uygulanan yeni teknikler ve çeşit değişiminden kaynaklanmaktadır. Özellikle 21. yüzyılın başlangıcından itibaren kiraz, elma ile armutta bodur ve yarı-bodur klon anaçları üzerinde modern meyve bahçelerinin kurulmasıyla Türk meyveciliğinde daha hızlı gelişme başlamış, son yıllarda desteklerin de etkisiyle ticari meyve bahçesi kurulumlarına önemli yatırımlar yapılmakta, her geçen gün modern meyve bahçesi yatırımları artmaktadır.

Meyve ihracatımızın yıllara göre değişmekle birlikte %60-70’lik kısmını özellikle fındık, kuru kayısı, limon, kuru incir, mandarin, portakal, kiraz ve nar oluşturmaktadır. Türk incir, kayısı ve fındık ürününe ilave olarak kiraz ve narda da “Türk kirazı” ve “Türk narı” isimleriyle dünya pazarında yakaladığımız başarı, markalaşmanın önemi açısından diğer türlerimiz için güzel bir örnektir. Kuru incir, kuru kayısı, fındık, altıntop, limon, nar ve mandarinde yaklaşık olarak ihracat değerleri üretimin sırasıyla, %90, %65, %60, %60, %60, %35 ve %30’dur. Bu değerler, iklimsel kaynaklı verim ve kalite düşüklüğü ya da kalıntı sorunu nedeni ile yıllar bazında değişimler göstermekte olup, ortalama değerlerdir. Yüksek üretim değerlerine sahip olduğumuz elma ve armutta ise üretimin % 5 den daha azı ihraç edilmektedir.

Adına doğru, hastalık ve zararlılardan ari sertifikalı fidanların kullanılması, kaliteli ürün alabilmek için meyve tesisinin temelidir. Fidan üretiminde sertifikasyon ile ilgili çalışmalar 1991 yılında başlamıştır. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından 1991, 2006, 2009 ve 2012 yıllarında, meyve türlerine ait üretim materyalleri ile fidanlarının; ismine doğru, kaliteli ve sağlıklı olarak üretilmesi ve pazarlanmasını sağlamak için, üretim ve pazarlaması ile ilgili usul ve esasları kapsayan farklı yönetmelikler çıkarılmış olmasına rağmen hala düzenli ve başarılı bir sistem kurulamamıştır. 1990’lı yılların başından itibaren kamu sektörünün fidan üretiminden yavaş yavaş çekilmeye başlaması, özel sektörün gelişmeye başlaması ve sertifikasyonla ilgili düzenlemeler yapılmasıyla Türkiye’de fidancılıkta yeni bir dönem başlamıştır. Günümüzde meyve fidancılığı birkaç istisna dışında hemen hemen tamamen özel sektör tarafından gerçekleştirilmektedir. Oldukça başarılı, büyük fidancılar olmasına karşın, hala merdiven altı fidan üretimi yapılmaktadır. Fidancılık konusunda son 10 yıl içinde sağlanan önemli gelişmelerden birisi de yaygın olarak kullanılan değişik türlere ait klon anaçlarının doku kültürü yöntemi ile çoğaltan birçok firmanın başarılı bir şeklide üretim yapmasıdır.

Seralarda meyve türlerinin üretimi de 2000 li yılların başından itibaren daha hızlı artmaya başlamıştır. Örtüaltı meyve üretim değerleri, Türkiye İstatistik Enstitüsü verilerinde ilk olarak 1999 yılında girmiş olup, bu dönemde sadece çilek ve muz yetiştirilmekteydi. 1999 yılında 14.758 ton çilek ve 15.995 ton da muz örtüaltında yetiştirilmiştir. Açıkta yetiştirilen çilek miktarı örtüaltına göre daha fazla iken, muzdaki durum ise tersidir. Yıllar içinde bu iki türde üretim miktarı artış göstermiş ve 2009 yılında örtüaltında çilek üretimi 121.732 tona, muz üretimi ise, 145.788 tona ulaşmıştır. Bu yıldan sonra istatistiklere 2010 yılında kayısı, 2013 yılında şeftali-nektarin, 2016 yılında ise erik üretimleri girmiştir. 2018 yılı istatistiklerine göre, 180 378 ton çilek, 353 227 ton muz, 602 ton kayısı, 20 ton şeftali-nektarin ve 167 ton erik olmak üzere örtüaltında gerçekleştirilen toplam meyve üretimi 534.394 tondur (TUİK, 2020).

Genel olarak, örtüaltı meyve yetiştiriciliğinde plastik sera kullanılmakta ve yaklaşık olarak %80’ni Akdeniz Bölgesinde gerçekleştirilmektedir. Akdeniz Bölgesinde örtüaltında plastik sera ve yüksek tünelde yetiştirilen meyve türleri incelendiğinde, Mersin ili ilk sırada yer alırken, bunu Antalya, Hatay ve Adana illeri izlemektedir. Çilekte ise, alçak plastik tünellerde yaygındır.

Ülkemizin meyve üretimindeki yeni arayışları, iç tüketimin karşılanması ve istikrarlı pazarlara ihracatın geliştirilebilmesi için pazarın isteklerine uygun çeşitlerle, verimin ve kalitenin yüksek olduğu, maliyeti düşürülmüş, geniş bir zaman diliminde süreklilik arz eden, sertifikalı üretim modellerinin (iyi tarım uygulamaları (İTU), Global GAP, organik tarım) tüm türlerde yaygınlaşmış durumdadır.

Sebzecilik: Günümüzde yaklaşık 1 milyar ton olan Dünya sebze üretimi içinde ülkemiz yaklaşık 30 milyon ton olan toplam sebze üretimi ile yaklaşık %3’lük bir üretim payına sahiptir (FAO 2017, TUİK 2019). Türkiye, belirtilen bu toplam sebze üretim miktarı ile Çin, Hindistan ve ABD’den sonra dördüncü sırada yer almaktadır. Ülkemizde 50’nin üzerinde farklı sebze türü yetiştirilebilmektedir (Yanmaz ve ark., 2020). Bu veriler göstermektedir ki ülkemiz, özellikle yetiştirilen sebze türü çeşitliliği bakımından Dünya ülkeleri arasında önemli bir yere sahiptir.

Ülkemiz sebzecilik faaliyetleri, diğer tarımsal üretim dalları ile karşılaştırıldığında, sebze üretiminde birim alandan elde edilen verim ve gelirin yüksek olması ve yeni üretim teknolojilerine hızlı uyum sağlanabilmesi nedeniyle 1980’li yıllardan itibaren büyük çaplı boyut değiştirmiştir. Sebze tüketimine olan iç ve dış talebin artışı, farklı sektörlerdeki sanayicilerin sebzecilik sektörüne yatırım yapmaları ile sanayi sebzeciliğinin önem taşıması ilk yıllardaki aile sebzeciliği modelinden modern sebzecilik modeline hızlı geçiş sağlamıştır.

Tarımın diğer alanlarında olduğu gibi sebzecilik faaliyetlerinde de yeni ve modern teknolojinin gerektirdiği birçok kimyasal girdi ile yeni sulama sistemlerinin kullanılması, verim ve kalitesi yüksek tür ve çeşitlerin geliştirilmesi ile üretim ve kalitede önemli artış sağlamıştır. Bu gelişmeyi ülkemizdeki 1961-2018 yılları arasındaki sebze üretim alanı, bu alanda üretilen sebze miktarı ve bu iki değerden hesaplanan verim değerindeki değişimden gözlemlemek mümkündür (Çizelge 3). Çizelge 3’den 1961-2000 yılları arasında üretim alanı ve miktarında hızlı bir artış (yaklaşık 2 kat) görülmektedir. Buna karşılık 2000 yılından günümüze 25-30 milyon ton arasındaki bir üretimin 800 bin- 1 milyon ha alanda gerçekleştirildiği saptanmıştır. Ancak üretim miktarındaki artışa rağmen üretim alanındaki düşüş ile birim alan verim değerindeki artış dikkat çekmiştir. Bu değişimde de 1980’li yıllardan sonra ülkemizde serbest piyasa ekonomisine geçiş ile yaşanan ihracat ve ithalat serbestliği ile yeni çeşitler, tohum ve diğer girdilerin ithalatının etkisi büyük olmuştur. Ayrıca yeni üretim teknolojilerinin etkisi de büyük olmuştur. Bu etki özellikle sebze verim değerindeki artış ile desteklenmektedir. Sebze üretim miktarı 2010’lu yıllarda 25 milyon ton iken, 2018 yılında 30 milyon tonun üzerine çıkmıştır. Buna paralel olarak da ortalama verim değeri 12-36 t/ha arasında değişim göstermiştir. (Çizelge 3).

Çizelge 3. Ülkemiz Sebze Üretiminin Yıllara Göre Değişimi (TUİK, 2019)

Yıl

Üretim (ton)

 

Alan (ha)

 

Verim (ton/ha)

1961

6.618.315

 

547.700

 

12

1980

13.028.270

 

725.400

 

18

2000

24.605.162

 

999.200

 

25

2010

25.900.999

 

1.089.700

 

24

2015

29.552.290

 

848.542

 

35

2016

30.266.897

 

847.459

 

35

2017

30.869.967

 

839.639

 

37

2018

30.032.827

 

820.668

 

36

 

Ülkemizde sebze tarımı, iklim yönünden çeşitlilik göstermeyen birçok ülkenin aksine, hem açık alanda hem de örtü altında yapılmaktadır. 2018 yılı resmi verilerine göre ülkemizde toplam 820,668 ha alanda yapılan sebze tarımının yaklaşık 743.500 ha büyüklüğündeki alanında açık alan sebzeciliği yapılmaktadır. Geriye kalan 77.200 hektar alanda ise örtü altı sebzeciliği faaliyeti sürdürülmektedir. Ülkemizde üretilen toplam 30 milyon ton sebzenin de yaklaşık % 75’i (22,5 milyon ton) açık alan sebze tarımından elde edilmektedir (TUİK, 2019).

Açık alan sebze üretiminde ülkemizde yetişen tüm yazlık ve kışlık sebze türlerinin üretimi yapılmaktadır. Özellikle üretim miktarı olarak incelendiğinde, en çok üretilen sebzelerin başında domates, karpuz, soğan, biber, hıyar, kavun, patlıcan, taze fasulye, havuç ve beyaz baş lahana gelmektedir. Bu sebzelere ait 2005-20108 yılları arasındaki üretim alanı ve üretim miktarlarındaki değişim Çizelge 4’de verilmiştir.

Ülkemizin sahip olduğu ekoloji, bütün bölgelerimizde açık alan sebzeciliğinin yapılmasına olanak vermektedir. Ancak durum ülke ekonomisine sağladığı katkı açısından incelendiğinde, açık alan sebze tarımı faaliyetleri Ege, Marmara, Orta Karadeniz, Orta ve İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Çukurova bölgelerinde ön plana çıkmaktadır. Adı geçen bu bölgelerde yazlık ve kışlık sebze türlerinin üretimi başarılı bir şekilde yapılabilmekte, üretimlerde yeni üretim teknolojilerinin uygulanması ile de, birim alandan yüksek verim elde edilmekte ve üretilen ürünlerin kalite özellikleri belirli standartların üzerine çıkmaktadır. Özellikle de Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinin bazı illerinde açık alan sebze tarımı oldukça modern yapılmaktadır. Yüksek üretim teknolojileri ile kaliteli üretim materyalinin buluştuğu bu illerde açık alan sebze üretiminin, birçok bakımdan ABD ve Avrupa standartlarına ulaştığı söylenebilmektedir.

Çizelge 4. Ülkemizde en fazla üretilen sebze türlerinin üretim ve üretim alanı değerlerindeki değişim (2005-2018) (TUİK, 2019)

 

2005

2010

2015

2018

Tür

Üretim (ton)

Alan (da)

Üretim (ton)

Alan (da)

Üretim (ton)

Alan (da)

Üretim (ton)

Alan (da)

Domates

10.050.000

2.011.160

10.052.000

1.791.147

12.615.000

1.871.637

12.150.000

1.694.837

Karpuz

3.970.000

1.165.460

3.683.103

956.598

3.918.558

935.458

4.031.174

863.610

Soğan

2.270.000

906.610

2.065.478

735.115

2.020.880

667.825

2.073.549

613.435

Biber

1.829.000

804.930

1.986.700

811.615

2.307.456

792.617

2.554.974

786.524

Hıyar

1.745.000

461.740

1.739.191

394.564

1.822.636

378.110

1.848.273

356.583

Kavun

1.825.000

925.430

1.611.695

795.713

1.719.620

790.524

1.753.942

735.176

Patlıcan

930.000

307.890

846.998

267.540

805.259

234.210

836.284

199.292

Taze Fasulye

555.000

560.500

587.967

531.340

640.836

501.218

580.949

455.263

Havuç

388.000

94.940

533.353

111.876

534.988

101.003

642.837

123.478

Beyaz lahana

492.000

166.990

491.228

149.807

764.141

142.229

516.951

132.494

 

 

Açık alan sebze tarımında kullanılan türlerin özellikleri üretim bölgesine göre değişmekle birlikte, bu konuda ürünü talep eden tüketici, tüccar ya da özel kuruluşların etkisi büyük olmaktadır. Ancak üstün verim ve kalite özelliklerine sahip tür ve çeşitler yanında bölge üreticilerinin alışkanlıklarının da ön plana çıktığı belirtilmelidir. Bu açıdan bir değerlendirme yapıldığında, üreticilerin yüksek verim arzusu F1 hibrit tür ve çeşitlerin kullanımını teşvik ettiği söylenebilmektedir. Örneğin örtü altı tarımında olduğu gibi günümüzde açık alanda yapılan domates tarımında F1 hibrit çeşit kullanım oranı oldukça yüksektir. Benzer şekilde, yine açık alanda üretilen hıyar, karpuz, lahana, karnabahar, brokkoli, ıspanak gibi türlerde de F1 hibrit çeşit kullanım oranı çok yüksektir. Buna karşılık biber, patlıcan, kavun, kabak, fasulye, bezelye, börülce, barbunya, bamya, pırasa, kereviz ve salata-marul gibi türlerde ise açık tozlanan (standart) çeşitlerin kullanım oranı da yüksek oranlarda tercih edilmektedir.

Ülkemiz sebze tarımında günümüz sebze tohumu gereksinimi % 100’e yakın oranda özel kuruluşlarca karşılanmaktadır. Söz konusu bu kuruluşlar, ya yabancı sermayeli, ya ulusal şirketler ile ortak ya da tamamen ulusal sermayeli kuruluşlar olmak üzere 3 ayrı şekilde faaliyet göstermektedirler. Günümüzdeki sebze tohumu ihtiyacı bu kuruluşlar tarafından üretim ve dışalım yolu ile karşılanmaktadır (Yanmaz ve ark., 2020). Bugün örtüaltında yetiştirilen türlerde hibrit tohum kullanımı % 100 oranına ulaşmış, açıkta yetiştiricilikte de domates, hıyar, soğan, havuç, brokoli, lahanada hibrit tohum kullanımı yaygındır. Ülkemizde sebze tohum üretimi ve tedariki özel tohumculuk şirketleri tarafından yapılmakta ise de tohum gereksinmesinin önemli bir bölümü hala yurt dışından dışalım yapılarak karşılanmaktadır.

Sebzecilik faaliyetlerinin başlangıcından 1990’lı yılların ortasına kadar fide üretimi sadece domates, biber, patlıcan hıyar ve karpuz türlerinde yaygın şekilde ve üretici koşullarında geleneksel üretim yöntemleri ile yapılırken 1995’li yıllardan sonra büyük çaplı gelişim göstermiştir. Günümüzde fidesi ile üretilen tüm sebze türlerinde (yazlık ve serin iklim sebzelerinin pek çoğunda) fide yetiştiriciliği yaygınlaşmıştır. Sebze üretiminde hibrit çeşitlerin kullanımının yaygınlaşması ile fidecilik sektörünün gelişimi de hız kazanmıştır. Ülkemizde 1996 yılında 3 adet olan özel fide şirketi sayısı, bugün fide 151’e çıkmıştır. İlk yıllarda Akdeniz ve Ege Bölgesi’nde kurulan fide şirketleri, günümüzde ülke genelinde üretim yapar konuma gelmiştir. Bu şirketlerden de 136 adeti sebze, 15’i ise çilek fidesi üretmektedir (Yanmaz ve ark., 2020). Son yıllarda süs bitkisi fidesi üretimi de yaygınlaşmaya başlamıştır. Süs bitkisi fidesi üretimi gelen talepler doğrultusunda tüm fide şirketlerince yapılabilmektedir. Ülkemizdeki fide üretim işletmeleri teknoloji olarak oldukça modern yapıya sahiptirler. Toprak sterilizasyonu, tohum ekimi, ekim sonrası yetiştiricilik koşulları, bakım işlemleri ve fide nakliyesi yönünden gelişmiş ülkeler standartlarına sahiptirler.

Açık alan sebze tarımında elde edilen ürünler, taze sofralık amaçlı ya da tarımsal sanayinde hammadde (salça, konserve, sebze suyu, kurutma, turşu, dondurulmuş gıda…vs.) olarak değerlendirilmektedir. Bu değerlendirme şekli üretim bölgesine göre değişiklik göstermektedir. Örneğin Akdeniz bölgesinde (Çukurova) yapılan üretim genelde taze sofralık amaçlı, Ege bölgesindeki üretimin ise yaklaşık yarısının taze pazara yönelik, diğer yarısının da sanayi sektöründe değerlendirildiği görülmektedir. Bu konuda yapılan araştırmalarda, Marmara bölgesinde gerçekleştirilen sebze üretiminin büyük oranda tarımsal sanayi amaçlı yapıldığı belirlenmiştir. Benzer şekilde Orta Karadeniz bölgesindeki üretimde de taze-sofralık ve sanayi kullanımı, orta ve iç Anadolu bölgesi üretiminde de benzer değerlendirme söz konusudur. Güneydoğu Anadolu bölgesi üretimde ise yine tarımsal sanayi değerlendirmesi ön plandadır.

Ülkemizdeki sebze üretiminin yaklaşık %25’i endüstride (sanayide) işlenerek değerlendirilmektedir. Marmara ve Ege Bölgeleri uzun yıllardan beri endüstri sebzeciliğinin merkezi konumundadır. Bu bölgelerde sanayiciler ve üreticiler arasında genelde “sözleşmeli tarım” modelinin benimsenmiş olması, üreticilerin bu üretim yöntemindeki başarıları ve dünya pazarlarında söz sahibi olan işlenmiş sebze üreten kuruluşların bulunması ülkemizin bu sektördeki başarısını artırmıştır (Yanmaz ve ark., 2020). Ülkemiz sebze işleme sanayisinde en çok değerlendirilen sebze türlerinin başında domates ve biber gelmektedir. Domates ve biberden sonra patates, bezelye, havuç, fasulye, bamya, patlıcan, kabak, barbunya, sarımsak, soğan ve hıyar gelmektedir.

Ülkemizde üretilen sebzelerin sanayide değerlendirme yöntemlerinin başında salça gelmektedir. 2018 yılı verilerine göre ülkemizde üretilen domatesin %30’u, biberin ise %37’si salça olarak işlenmektedir (TÜİK 2019). Salça sektörünü de konserve, kurutma, közleme, turşu, dondurulmuş ürün, sebze suyu, yemek ve çorba sektörü izlemektedir.

 

 

Sebzelerden domates, bezelye, fasulye, bamya, patlıcan, biber, barbunya ve havuç gibi sebze türlerinin konserve sanayine yönelik üretimi de büyük çaplı yapılmaktadır. Özellikle Ege ve Marmara bölgelerinde faaliyet gösteren konserve sektörü hammadde ihtiyacını da bu bölgelerden karşılamaktadır.

Turşu ve salamura üretimi amaçlı da biber ve kornişon hıyar üretimi başta olmak üzere turşuluk beyaz baş lahana üretimi de kıyı Ege, İç Ege, Marmara ve Orta Anadolu bölgelerinde yapılmaktadır.

Dondurulmuş sebze ve yemeye hazır sebze (ready to eat) üretim sanayisi de ülkemizde Ege ve Marmara bölgesinde gelişme göstermiştir. Taze fasulye, bezelye, bamya, barbunya, brokoli, karnabahar, brüksel lahanası, havuç ve patates dondurulmuş sebze sektöründe en çok kullanılan türlerdir. Son yıllarda yıkanmış ve doğranmış olarak paketlenerek satışa sunulan yapraklı sebzeler (ıspanak, marul, kereviz) de günümüz sanayi sebzeciliğinde önemli bir sektör konumuna gelmiştir (Yanmaz ve ark., 2020).

Ülkemizde çok eski zamanlardan beri kullanılan sebze kurutma faaliyeti ise son yıllarda yerel ürünlere olan talebin artması ile yeniden gündeme gelmiştir. Başta domates olmak üzere hemen hemen tüm sebzelerin (biber, patlıcan, taze fasulye, bamya, brokoli, havuç karnabahar, lahana, pırasa, kereviz, soğan, sarımsak, dereotu, maydanoz) kurutulduğu görülmektedir. Son verilere göre ülkemizde 18-20 bin ton kuru domates üretimi yapıldığı ve bunun da yaklaşık % 97 oranında (hemen hemen tamamının) ihraç edildiği göz önüne alındığında kuru domates üretiminin ülkemiz tarımındaki önemi iyi anlaşılabilmektedir. Diğer sebze türlerinde de üretilen kuru sebze ürünlerinin hem ihracat şansının olması hem de yurt içinde marketlerde pazarlanması yanında özellikle çorba, çocuk maması, hazır yemek sanayinde ve beşeri ilaç sanayinde talep görmesi bu üretim sektörünün geleceğinin olduğunu da göstermektedir (Yanmaz ve ark., 2015; 2020).

Ülkemizin açık alan sebze tarımı genelde, tesviyesi iyi ve 15-20 da üzeri alanlarda yapılmaktadır. Buna karşılık çoğu üretim bölgemizde küçük alanlarda da (aile işletmesi büyüklüğündeki alanlarda) sebze tarımı yapılmaktadır. Bu alanlarda yapılan üretim genelde taze-pazar tüketimini hedeflerken büyük alanlarda yapılan üretim tarımsal sanayiye hammadde sağlamayı hedeflemektedir.

Açık alan sebze tarımında küçük yerel pazarlar ya da küçük tüccarlar için yapılan üretim genelde anlaşmasız olarak yapılmaktadır. Diğer yandan, tarımsal sanayi amaçlı yapılan üretimin genelde “sözleşmeli tarım” esaslarına yönelik yapıldığı görülmektedir. Ancak son yıllarda üretim bölgelerinde yaşanan bazı sıkıntılar sözleşmeli tarım uygulamasında aksaklıklara neden olmaktadır.

Ülkemiz açık alan sebze tarımından elde edilen taze ürünlerin ya da işlenmiş sebze ürünlerinin ihracat şansı oldukça yüksektir. Yıllara göre değişmekle birlikte, özellikle işlenmiş ürün (salça, konserve, kurutulmuş, dondurulmuş…vs) ihracatı ülkemiz için büyük önem arz etmektedir. Çünkü hem ülkemiz tüketicileri hem de Avrupa ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerin tüketicileri, kimyasal girdilerin az kullanıldığı düşüncesiyle açık alan ürünlerini tercih etmektedir. Bu bakımdan Türkiye’nin bu şansının da iyi değerlendirmesinde yarar vardır.

2018 yılı verilerine göre ülkemiz tarım arazileri kullanım oranları incelendiğinde, büyük çaplı tarla bitkilerinin üretimi (% 41,0) gözlenirken sebze üretiminin ancak % 2.1’lük bir alanda yapıldığı görülmektedir. Bu alan yaklaşık 820.000 ha. üretim alanına karşılık gelmektedir. Bu alandaki toplam sebze üretim miktarı da 30 milyon ton olarak gerçekleştirilmiştir. Bu üretimin türlere göre dağılımı Çizelge 5’de verilmiştir (TUİK, 2019).

 

 

 

Çizelge 5. Ülkemizde üretilen sebze türleri ve üretim miktarları (2018)

Tür

 

Üretim miktarı (ton)

 

Tür

 

Üretim miktarı (ton)

Domates

sofralık

8.414.920

 

Turp

bayır

14.003

 

salçalık

3.735.080

   

kırmızı

177.067

Biber

salçalık

1.128.060

 

 

beyaz

5.914

 

dolmalık

397.175

 

Şalgam

 

1.530

 

sivri

930.349

 

Kırmızı pancar

 

8.119

 

çarliston

99.390

 

Kök kereviz

 

21.603

Hıyar

sofralık

1.701.735

 

Sap kereviz

 

2.179

 

turşuluk

146.538

 

Lahana

beyaz

516.951

Bamya

 

29.111

   

kırmızı

187.948

Patlıcan

 

836.284

   

brüksel

3.343

kabak

sakız

474.527

 

 

kara yaprak

57.034

 

balkabağı

87.207

 

Karnabahar

 

225.151

 

çerezlik

55.043

 

Brokoli

 

69.592

Kavun

 

1.753.942

 

Marul

ıceberg

84.160

Karpuz

 

4.031.174

   

kıvırcık

187.658

Acur

 

42.631

 

 

göbekli

215.725

Taze fasulye

 

580.949

 

Enginar

 

39.477

Taze bezelye

 

107.344

 

Ispanak

 

225.174

Taze börüce

 

17.657

 

Pazı

 

9.631

Taze barbunya

 

88.024

 

Semizotu

 

4.382

Soğan

taze

142.854

 

Maydanoz

 

78.961

 

kuru

1.930.695

 

Roka

 

12.930

Sarımsak

taze

25.519

 

Tere

 

6.517

 

kuru

117.688

 

Nane

 

14.511

Pırasa

 

252.958

 

Dereotu

 

8.318

Havuç

 

642.837

 

Kuşkonmaz

 

169

       

Mantar

 

46.144

       

TOPLAM

 

29.993.882

 

Ülkemizde en fazla üretilen sebze türleri meyvesi yenen sebze türleridir ve toplam üretimimizin %79’unu oluşturmaktadır. Meyvesi yenilen sebze türlerini %11 ile soğansı-yumru ve kök sebzeleri, %5 ile yaprağı yenen sebzeler ve %2’lik oranla da baklagiller izlemektedir. Meyvesi yenilen türlerden ise en fazla üretimi yapılan türler, sofralık domates, salçalık domates, sivri biber, salçalık biber, hıyar ve sakız kabağıdır. Yaprağı yenilen sebze türlerinden, beyaz baş lahana, kırmızı baş lahana, kıvırcık yapraklı salatalar, göbek marul, çiçek tablası yenilen türlerden karnabahar, brokoli, baklagillerden taze fasulye ve taze bezelye ile soğan, yumru ve kökleri tüketilen sebzelerden soğan, havuç ve turptur. Bunun yanında son yıllarda fonksiyonel gıda değeri yönünden tüketici taleplerinin artması ve pazarda diğer lahana grubu sebzelere göre daha yüksek fiyatlarla satılma şansı bulan karnabahar, brokoli ve kırmızı baş lahana üretiminde, renkli kıvırcık salata çeşitlerinin üretiminde de belirgin artışlar görülmektedir (Yanmaz ve ark., 2020).

Ülkemiz farklı ekolojik koşullara sahip olduğundan her sebze türünün yetiştirilebileceği ekolojik koşullar mevcuttur. 2018 yılı sebze üretim alan ve miktarlarından yararlanılarak yapılan değerlendirmede en çok sebze üretim alanı ve miktarına sahip ilk iller arasında sırası ile Antalya, Bursa, mersin, Adana, İzmir, Manisa, Ankara, Konya, Samsun ve Kayseri illeri gelmektedir.

Örtüaltı sebzeciliği: Türkiye, örtüaltı yetiştiriciliği bakımından dünyada ilk dört ülke arasında, Avrupa’da ise İspanya'nın ardından ikinci sırada yer almaktadır (Tarım ve Orman Bakanlığı, 2019a). Toplam örtüaltı alanımız 2018 yılı itibarı ile 77209.1 ha’a ulaşmıştır (Şekil 1). Bu alanın %27.36’sı (11423.2 ha) alçak plastik tünel, %14.8’i yüksek tünel (11423.2 ha), %10.12’i cam (7811 ha) ve %47.73’ü plastik (36852.7 ha) sera alanlarından oluşmaktadır (TUIK, 2019).

Toplam örtüaltı alanı 2008 ve 2018 yılları arasında %42.4 oranında artmıştır. Plastik sera,  yüksek ve alçak tünel alanlarındaki artış oranları sırasıyla %74.1, %70.6 ve %16.5 olmuştur. Cam sera alanları ise ürün fiyatlarındaki dalgalanmalardan etkilenerek %5’lik bir azalma göstermiştir (Şekil 1) (Tarım ve Orman Bakanlığı, 2019b).

Örtüaltı yetiştiriciliği özellikle iklim koşullarının uygun olduğu Akdeniz sahil kuşağında gelişmiştir. Örtüaltı alanımızın %84’ü Akdeniz bölgesinde yer almaktadır. Antalya 28828.3 ha ile en önemli merkezdir ve bu ilimizi sırasıyla Mersin (19655.5 ha) ve Adana (15072.9 ha) izlemektedir. Adana ve Hatay (1109.6 ha) özellikle alçak plastik tünel alanlarının yoğunlaştığı merkezlerdir. Bu illeri Akdeniz ve Ege Bölgesi arasında geçit olan Muğla (3904.9 ha) izlemektedir. İzmir ve Aydın’da sırasıyla 1572.6 ve 1501.8 ha’lık örtüaltı varlığına sahiptir (Tarım ve Orman Bakanlığı, 2019a).

 

 

Şekil 1. Örtüaltı alanlarının (da) son 20 yıldaki değişimi (TUIK, 2019a)

 

Örtüaltında Yetiştiriciliği yapılan türler: Seralarda yetiştirilen ana ürün grubu sebzelerdir (%94), bunu meyve türleri (%5) ve kesme çiçek ve iç mekan bitkileri izlemektedir. Örtüaltındaki bitkisel üretim değerinin yaklaşık olarak 10 milyar TL olduğu tahmin edilmektedir (Tarım ve Orman Bakanlığı, 2019a).

Ülkemizde 2018 yılındaki 30 milyon ton sebze üretiminin yaklaşık 8 milyon tonu örtüaltında gerçekleştirilmiştir. Üretimde de Antalya %47’lik payla (3.8 milyon ton) birinci sıradadır ve bu ilimizi sırasıyla, Mersin %20 (1,6 milyon ton), Adana %12 (970 bin ton) ve Muğla %8 (657 bin ton) illeri takip etmektedir. Bu 4 ildeki toplam örtü altı üretimimiz yaklaşık 7 milyon ton ile ülkemiz toplam örtüaltı üretiminin yaklaşık %87’sini oluşturmaktadır (Tarım ve Orman Bakanlığı, 2019a).

Toplam örtüaltı sebze üretimi 7 535 511, meyve üretimi 535 515 ton’a ulaşmıştır (Çizelge 1) (TUIK, 2019a). Sebze üretiminde domates ve hıyar üretimi sırasıyla % 48 ve %14’lik oran ile ilk iki sırada yer almaktadır. Solanaceae grubu sebzelerin payı %65, Cucurbitaceae familyası sebzelerininki ise %32’dir. Cucurbitaceae sebzeleri içinde karpuz özellikle alçak plastik tünel altında çok yüksek miktarlarda üretilmektedir. Bu iki familya üyesi sebzelerin dışında da çok çeşitli sebze türlerinin örtüaltında yetiştirildiği görülmektedir.

Seralarda meyve türlerinin üretimi de giderek önem kazanmıştır. Son 20 yılda toplam örtüaltı meyve üretimimiz 5.7 kat artış göstermiş ve 2018 yılı itibarı ile örtüaltında 535 515 ton meyve üretilmiştir. 2000’li yılların başında seralarda sadece çilek ve muz yetiştiriciliği yapılırken, günümüzde bu iki meyve türüne asma ve sert çekirdekli meyve türlerinin (şeftali, kayısı, erik, nektarin) yetiştiriciliği eklenmiştir (Çizelge 6).

Çizelge 6. Örtüaltı sebze ve meyve üretimi (ton) (TUIK, 2019)

Türler

2010

2018

 

Türler

2010

2018

Domates

2 852 863

3 888 555

 

Çilek

105 536

180 378

Hıyar

987 712

1 134 182

 

Muz

146 040

353 227

Biber

396 023

689 169

 

Üzüm

-

1 121

Patlıcan

221 856

332 742

 

Kayısı

-

602

Karpuz

693 807

871 845

 

Şeftali (Nektarin)

-

20

Kavun

111 314

178 008

 

Erik

-

167

Kabak (Sakız)

123 454

242 218

 

MEYVE TOPLAMI

251 576

535 515

Fasulye (Taze)

32 702

57 421

 

 

 

 

Salata-Marul

48 038

112 126

 

 

 

 

SEBZE TOPLAMI

4 811 689

7 535 511

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Süs bitkileri üretimi de son 5 yıl içerisinde 9.4 kat artış göstermiştir. Süs bitkileri içerisinde kesme çiçekler en yüksek üretim payına sahiptir (Çizelge 7).

Çizelge 7. Süs bitkileri üretimi (adet) (TUIK, 2019)

Türler

2012

2014

2016

2018

Kesme Çiçekler

1 001 846 812

942 260 244

943 206 215

967 493 182

İç Mekan Süs Bit.

-

39 572 516

33 522 715

50 320 355

Dış Mekan Süs Bit.

-

187 757 370

117 933 384

191 601 186

Çiçek Soğanları

-

11 308 780

10 187 580

1 787 500

Diğer

-

-

-

243 709 041

TOPLAM

1 001 846 812

1 180 898 910

1 104 849 894

1 211 202 223

 

 

Sera teknolojisi: Ülkemizdeki sera işletmeleri, büyüklükleri, yapısal özellikleri, üretim maliyetleri, iklimlendirme koşulları, teknoloji kullanımları gibi çeşitli özellikleri bakımından farklılık göstermektedir.

İşletmeler düşük teknoloji kullananlar, orta ölçekli teknoloji kullananlar ve yüksek teknoloji kullananlar olmak üzere gruplanabilmektedir. Düşük teknoloji kullanan seralar basit yapılardır ve ısıtma yoktur. Açıkta yapılan yetiştiriciliğe benzer uygulamalar görülür. Orta ölçekli olanlarda ısıtma sistemi düşük teknoloji kullananlara göre daha etkin olduğundan, sera içindeki iklim koşulları dış hava koşullarından nispeten farklılık gösterir. Topraksız tarım dahil olmak üzere daha ileri teknoloji kullanılabilir ve uygulamalar kısmen yada tam otomatik olabilir. Yüksek teknoloji kullanan seralarda yatırım maliyeti yüksektir. Isıtma, havalandırma, evaporatif soğutma, aydınlatma, karbondioksit gübrelemesi gibi uygulamalarla iklim kontrolü yapılır ve sera içerisinde dış hava koşullarından tamamen bağımsız bir ortam yaratılır. Üretimde sera hacminden azami düzeyde yararlanan üretim sistemleri kullanılır (Pardossi ve ark., 2004).

Ülkemizde ileri teknoloji kullanan sera varlığı yaklaşık olarak 1200 ha’dır ve işletmelerin ortalama büyüklükleri 27 da civarındadır. Ülkemizde son 10 yılda ortalama örtüaltı işletme büyüklüğü 2 da’dan 4 dekara yükselmiştir (Tarım Orman Bakanlığı, 2019a).

2018 yılı itibarı ile toplam sera alanı içerisinde cam seralar 7811 ha ile %13.92, plastik seralar ve yüksek tüneller ise %86.07’lik bir paya sahiptir. 2000’li yıllardan itibaren plastik sera ve özellikle yüksek tüneller artış göstermiştir. Plastik örtü materyalinin ucuz olması ve yüksek tünel ve/veya basit yapıların plastik ile örtülme kolaylığı, bu örtü materyalinin kullanımını yaygınlaştırmıştır (Tüzel ve ark., 2020).

Türkiye’nin en büyük şansı ve avantajı ısıtmada kullanabileceği -jeotermal enerji gibi- yenilenebilir enerji kaynaklarının bulunmasıdır. Ülkemiz jeotermal enerji kaynakları bakımından, dünyada 7’nci, Avrupa da ise 1’inci sırada yer almaktadır. Jeotermal enerji kullanım alanları arasında sera ısıtması %25.6’lık bir oran ile kaplıca ve merkezi ısıtmadan sonra üçüncü sırada yer almaktadır (Ulusal Jeotermal Seracılık Stratejisi Raporu, 2015). Ülkemizde 2018 yılı sonundaki jeotermal enerji kullanım kapasitesinin 5000 MWt’a yükseldiği, toplam jeotermal ısı kapasitesinin de 35500 MWt’a ulaştığı bildirilmektedir. Jeotermal enerji varlığı açısından potansiyel oluşturan alanların %78'i Batı Anadolu'da, %9’u İç Anadolu'da, %7’si Marmara Bölgesi’nde, %5'i Doğu Anadolu'da ve %1'i diğer bölgelerde yer almaktadır  (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,  2019).

Isıtma yapılan sera varlığı toplam sera alanı içinde %3’lük bir paya sahiptir ve sera ısıtmasında kullanılan enerji kaynakları arasında kömürden sonra jeotermal enerji %30’luk bir oran ile 2. sırada yer almaktadır (Ulusal Jeotermal Seracılık Stratejisi Raporu, 2015). Ülkemizde, jeotermal enerji ile ısıtılan sera varlığının 4.344 dekar olduğu rapor edilmektedir (Tarım Orman Bakanlığı, 2019a). Jeotermal sera alanlarının %76’sında üretimde “iyi tarım” uygulamaları esas alınmakta ve %90’nında “topraksız tarım” üretim sistemi kullanılmaktadır. Yetiştirilen ürün türleri arasında domates en yüksek orana (%97) sahiptir (Ulusal Jeotermal Seracılık Stratejisi Raporu, 2015).

Bağcılık: Ülkemizde bitkisel üretim yapılan tarım alanlarının % 2’si, bağ-bahçe tarımı yapılan alanların ise %15’i bağlarla kaplıdır. Üzüm üretimi, toplam meyve üretiminin %25’ine denk gelmektedir (Çelik, 2013). Türkiye’nin 417.041 hektar alanı kaplayan bağlarında, 3.933.000 ton yaş üzüm üretilmiştir. Üretilen bu yaş üzümün %49’u (1.945.262 ton) sofralık, %39’u (1.524.091 ton) kurutmalık ve %12’si (463.647 ton) ise şıralık ve şaraplık olarak değerlendirilmiştir (Anonim, 2018). Üretilen üzümün %75’i yurt içinde tüketilmekte, %25’i ise önem sırasına göre çekirdeksiz kuru üzüm, sofralık üzüm, şarap ve geleneksel üzüm ürünleri olarak ihraç edilmektedir. Türkiye’nin Doğu Anadolu ve Kuzey Anadolu bölgelerinin bir kısmı haricinde hemen hemen tüm bölgelerinde üzüm üretimi yapılmaktadır.

Ülkemizde yer alan 9 tarım bölgesi içinde hem alan, hem de üretim yönünden Ege Bölgesi birinci sırada gelmektedir. Sadece bu bölgemiz bağ alanlarının %31,38’i üzüm üretiminin % 49,15’ine sahiptir. Yani, Türkiye bağ alanlarının 1/3’ü, üzüm üretiminin 1/2’si Ege Bölgesi’ne aittir. Bölgede kurutmalık üzüm yetiştiriciliği yaygın olarak yapılmakta olup, %90 oranında Sultani Çekirdeksiz üzüm çeşidi üretilmektedir. Türkiye ortalama 300 bin ton kuru üzüm üretimi ve yaklaşık 550 milyon dolar kuru üzüm ihracatıyla dünyada ilk sırada bulunmaktadır (Altındişli ve ark., 2010). Ege Bölgesi’ni, yaklaşık olarak ülkemiz bağ alanının ve üzüm üretiminin 1/5’ine sahip olan Akdeniz Bölgesi, bağ alanının %16’sı ile üzüm üretiminin %9,7’sine sahip olan Güneydoğu Bölgesi izlemektedir. Dokuz tarım bölgesi içinde, yalnızca Karadeniz ve Kuzeydoğu bölgelerinde kayda değer bir bağcılığın söz konusu olmadığı söylenebilir. Diğer yedi bölge arasında, bağ alanı artan (%15,8) tek bölge Güneydoğu’dur. Bağ alanı en az düzeyde azalan (%0,9) bölge ise yine Ege’dir.

            Türkiye, Akdeniz ve Yakındoğu gen merkezlerinin kesişme alanı olması, her türlü bağcılık için elverişli ekolojik koşullara ve 6000 yıllık bir bağcılık ve şarapçılık kültürüne sahip olması, ayrıca Vitis vinifera L. (kültür asması) asma türünün anavatanı ve ilk kez kültüre alındığı coğrafya üzerinde bulunması dolayısıyla asma gen potansiyeli açısından zengin bir ülkedir. Türkiye, 1965 yılında başlayan bir projeyle oluşturulan ‘Milli Koleksiyon Bağı’na sahiptir.  Ülkemiz bağcılığı açısından çok değerli bir gen kaynağı olan bu koleksiyon üzerindeki ampelografik çalışmaların sonucunda çeşitlerin morfolojik tanımlamaları yapılmış ve 2010 yılında “Türkiye Asma Genetik Kaynakları” adıyla 900 çeşide ait bilgilerin yer aldığı bir katalog yayınlanmıştır. Milli Koleksiyon Bağı’ndaki çeşitlerin SSR markörler kullanılarak moleküler tanımlanmasına yönelik temel çalışma yapılmış ve uluslararası kullanıma da açık veri tabanları oluşturulmuştur. Halen koleksiyonda koruma altındaki 1113 çeşidin yanı sıra, son 10 yıl içinde değişik yörelerden toplanan 170 genotip ile, Manisa Bağcılık Araştırma İstasyonu’nca toplanan 186 genotipin koleksiyona aktarılma çalışmaları devam etmektedir.

            Sayısı 33’e ulaşan Ziraat Fakültelerinin Bahçe Bitkileri Bölümleri başta olmak üzere Bitki Koruma, Toprak ve Bitki Besleme, Tarımsal Yapılar ve Sulama, Tarım Ekonomisi ve Tarım Makinaları bölümlerinde daha çok uygulamalı ve kısmen temel; Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü’ne (TAGEM) bağlı 11 araştırma kuruluşunda ağırlıklı olarak uygulamaya dönük bağcılık araştırma projeleri yürütülmektedir. Diğer yandan, daha sınırlı düzeyde olmak üzere, kimi kamu kurumları (DPT, MPM, İGEME, TAPDK gibi) ile AR-GE birimleri olan kimi kooperatif (TARİŞ), birlik (TÜRKTOB, üretici birlikleri) ve özel sektör kuruluşları da bağcılık araştırmalarına katkı sağlamaktadırlar. Tarımsal desteklemeler kapsamında Tarım ve Orman Bakanlığı, biyolojik ve biyoteknik mücadele desteği, organik tarım ve iyi tarım desteği, mazot, gübre ve toprak analiz desteği, sertifikalı fidan kullanım desteği ve tarımsal danışmanlık, çiftlik muhasebe veri ağı sistemi kayıt, ar-ge proje destekleri gibi desteklemeleri belirli oranlarda bağcılık konusunda sağlamaktadır. Bunun yanı sıra devlet bankaları veya özel bankalar vasıtasıyla tarımsal krediler de bağ üreticilerine kullandırılmaktadır. Tarımsal sigortalar açısından bağcılıkla ilgili don ve dolu olaylarına karşı TARSİM (Tarım Sigortaları) ile sigortalama işlemleri yapılabilmektedir.

Süs Bitkileri: Türkiye süs bitkileri üretim alanında son yıllarda belirgin bir artış görülmüştür. 2009-2018 yılları arasındaki süreçte %38 oranında bir artış ile üretim alanı 51,8 bin dekara ulaşmıştır. Türkiye süs bitkileri üretim alanı içerisindeki en büyük paya (%72,8) dış mekan süs bitkileri sahiptir (Çizelge 8). En fazla üretim alanına sahip iller İzmir (%31,4), Sakarya (%20,9) ve Antalya’dır (%11,5) (Çizelge 9). Türkiye süs bitkileri ihracatı 2010’dan 2018 yılına kadar % 43,1 oranında bir artış göstererek 71,2 milyon dolara ulaşmıştır. Aynı dönemde süs bitkileri ithalatımız % 39,8 oranında artış göstererek, 61,0 milyon dolara yükselmiştir. 2018 yılı verilerine göre, süs bitkileri ihracatında kesme çiçekler en büyük paya (%47,8) sahip olmuştur. Aynı yılın ithalat verilerine bakıldığında % 45,4 oranı ile dış mekan süs bitkilerinin en büyük paya sahip olduğu ve dış mekan süs bitkilerini % 29,7’lik oranla iç mekan bitkilerinin takip ettiği görülmüştür.

Çizelge 8. Süs Bitkileri Üretim Alanlarının Ürün Grupları ve Yıllara Göre Değişimi

Ürün Grubu

Yıllar (Alan: da)

 

Pay (%) (2018)

Değişim (%) (1999-2018)

1999

2009

2018

Kesme Çiçekler

7.957,0

15.434,0

11.520,2

22,2

49,8

Dış Mekan Süs Bitkileri

5.642,9

19.611,0

37.707,0

72,8

561,1

İç Mekan Süs Bitkileri

541,2

1.769,0

2.081,5

4,0

284,6

Doğal Çiçek Soğanları

270,4

755,0

493,9

1,0

82,7

Toplam

14.411,5

37.569,0

51.802,6

100,0

259,5

 

 

Kesme çiçekler: Antalya, İzmir ve Yalova en fazla kesme çiçek üretim alanına sahip illerimizdir (Çizelge 10). Kesme çiçek türleri içerisinde de en fazla üretim alanına sahip olan tür karanfildir (Çizelge 11). Ülkemiz kesme çiçek yetiştiriciliğinin büyük bir kısmı örtü altında yapılmaktadır. Kış aylarında sera iklimlendirme maliyeti düşük olan İzmir, Antalya gibi illerde yazın yükselen sıcaklıklar ürünün kalite ve veriminde düşüşe neden olmaktadır. Bu bölgeler dışında yaz aylarında da kaliteli ürün elde etmeye yönelik olarak son yıllarda daha yüksek rakımlı bölgelerimizde de yetiştiricilik gelişim göstermeye başlamıştır. Isparta ili buna örnek olarak verilebilir.

Çizelge 9. Süs Bitkileri Üretim Alanlarının Yıllara ve İllere Göre Değişimi

İller

Yıllar (Alan: da)

Pay (%) (2018)

1999

2009

2018

İzmir

4.631,4

8.016,0

16.251,42

31,37

Sakarya

896,5

7.034,0

10.806,16

20,86

Antalya

2.335,8

5.058,0

5.959,14

11,5

Yalova

2.222,0

4.541,0

3.559,93

6,87

Bursa

468,2

3.220,0

2.989,44

5,77

İstanbul

-

-

554,95

1,07

Adana

-

-

1.500,00

2,9

Mersin

-

-

860,50

1,66

Manisa

-

-

924,74

1,79

Balıkesir

-

-

530,70

1,02

Edirne

-

-

2.500,00

4,83

Isparta

-

-

646,00

1,25

Kocaeli

-

-

672,00

1,30

Konya

-

-

832,00

1,61

Muğla

-

-

481,63

0,93

Samsun

-

-

635,02

1,23

Tokat

-

-

426,40

0,82

Diğerleri

3.857,60

9.700,00

1.672,62

3,23

Toplam

14.411,50

37.569,00

51.802,64

100

 

 

Çizelge 10. Kesme Çiçek Üretim Alanlarının İllere ve Türlere Göre Değişimi (2018)

İller

Kesme Çiçek Türleri

Toplam (da)

Pay (%) (2018)

Karanfil

Gül

Gerbera

Kasımpatı

Zambak

Diğerleri

Antalya

2.673,5

220,4

905,0

63,0

12,0

494,8

4.368,6

37,9

İzmir

1.573,1

782,0

176,8

507,7

231,1

853,7

4.124,4

35,8

Yalova

12,0

344,9

12,6

5,8

24,7

336,5

736,5

6,4

Isparta

646,0

-

-

-

-

0,0

646,0

5,6

Adana

-

505,1

-

-

-

0,1

505,2

4,4

İstanbul

6,5

5,0

20,0

76,0

139,3

129,5

376,3

3,3

Mersin

-

177,0

-

85,0

-

0,0

259,0

2,3

Bursa

-

5,5

-

-

35,0

150,4

190,9

1,7

Tokat

-

-

30,0

5,58

5,0

119,5

160,0

1,4

Samsun

1,25

18,4

1,5

5,4

43

10,3

41,0

0,4

Burdur

26,0

-

-

-

-

0,0

26,0

0,2

Diğerleri

2,3

12,3

38,0

7,1

2,7

24,0

86,4

0,8

Toplam

4.940,6

2.067,6

1.183,9

755,5

454,1

2.118,69

11.520,2

100,0

 

 

Çizelge 11. Kesme Çiçek Üretim Alanlarının Yıllara ve Türlere Göre Değişimi

Türler

Yıllar (da)

Pay (%) (2018)

2011

2018

Karanfil

5.039,6

4.940,6

42,9

Gül

1.860,5

2.067,6

18,0

Gerbera

1.144,3

1.183,9

10,3

Kasımpatı

467,8

755,5

6,6

Zambak

565,0

454,1

3,9

Nergis

431,0

414,4

3,6

Gypsophilla

251,4

253,1

2,2

Glayöl

293,7

243,9

2,1

Lisianthus

156,6

192,7

1,7

Şebboy

175,1

162,7

1,4

Fresia

169,9

152,0

1,3

Solidago

124,0

118,6

1,0

Sümbül

50,6

37,2

0,3

Orkide

24,8

37,9

0,3

İris

25,9

24,0

0,2

Statice

8,1

21,0

0,2

Anemon

13,6

10,4

0,1

Lale

62,5

9,8

0,1

Diğerleri

204,4

441,2

3,8

Toplam

11.068,7

11.520,2

100,0

 

 

2018 yılı Türkiye kesme çiçek üretim miktarı 24.079.150 daldır. Bu miktarın %60’ını karanfil oluşturmaktadır. Karanfili %13 ve %10’luk paylar ile gerbera ve gül takip etmektedir.

Dış Mekan Süs Bitkileri: 2018 yılı Türkiye dış mekan süs bitkileri üretim alanı 37.707 dekardır. İzmir ve Sakarya %31 ve %28’lik oranlar ile üretim alanı bakımından en yüksek paya sahip olan illerimizimdir (Çizelge 12). 2018 yılı Türkiye dış mekan süs bitkisi üretim miktarı 547.183.040 adet fide-fidandır. %36, %19 ve %9’luk oranlar ile İzmir, Yalova ve Ankara üretim miktarı bakımından önde gelen illerimizdir.

Çizelge 12. Dış Mekan Süs Bitkileri Üretim Alanlarının İllere ve Yıllara Göre Dağılımı

İller

Yıllar (da)

Pay (%) (2018)

2013

2018

İzmir

6.024,6

11.749,1

31,1

Sakarya

12.466,6

10.713,2

28,4

Bursa

2.957,2

2.783,6

7,4

Edirne

2.500,0

2.500,0

6,6

Yalova

1.847,8

2634,0

7,0

Konya

1.506,8

832,0

2,2

Antalya

1.100,6

1.054,5

2,8

Manisa

760,10

924,7

2,5

Adana

-

662,9

1,8

Samsun

591,7

593,7

1,6

Kocaeli

648,6

519,0

1,4

Ankara

278,0

258,5

0,7

Aydın

82,6

296,9

0,8

Muğla

291,6

481,6

1,3

İstanbul

259,7

151,7

0,4

Tokat

274,4

266,0

0,7

Düzce

175,2

408,4

1,1

Mersin

212,0

135,5

0,4

Diğerleri

743,8

741,9

2,0

Toplam

32.421,1

37.707,0

100

 

 

İç Mekan Süs Bitkileri: Türkiye’de 1999 yılında 541,2 da olan iç mekan (saksılı) süs bitkileri üretim alanı 2018 yılında 2.081,0 dekara ulaşmıştır. Mersin (466,1 da), Antalya (426 da), İzmir (355,5 da), Adana (332,0 da) ve Yalova (179,5 da) en fazla iç mekan süs bitkisi üretim alanına sahip illerimizdir. 2018 yılı iç mekan süs bitkisi üretim miktarı 60.149.981 adettir. Adana(%27), Antalya(%23), Mersin(%15) ve Yalova(%14) üretim miktarı bakımından en fazla paya sahip illerimizdir.

Doğal Çiçek Soğanları: Türkiye’de 1999 yılında 270,4 da olan doğal çiçek soğanları üretim alanı 2008 yılında 750,7 dekara ulaşmış, 2018 yılında ise 493,9 dekara gerilemiştir. 2018 yılı verilerine göre Balıkesir (%65), Antalya (%22) ve İzmir(%5) en fazla üretim alanına sahip illerimizdir. Ülkemizde 2019 yılı doğal çiçek soğanları ihracat listesinde doğadan sökülmesi kotaya tabi olan doğal çiçek soğanları; Sıklamen türleri, Toros kardeleni, Karadeniz kardeleni, Sarı kar çiçeği, Göl soğanı ve Ada soğanıdır. İhracatı üretim koşulu ile serbest olan türler ise; Mis zambağı, Türk zambağı, Süsen, Kalla, Sümbülteber, Adıyaman lalesi, Ters lale, Yoğurt çiçeği, Deve tabanı, Karaçiğdem, Yılan bıçağı, Yılan yastığı, Arum dioscorides ve Ada soğanıdır.

 

Bahçe Bitkileri Yetiştiriciliğinin Geleceği:

Meyvecilik: Türkiye meyveciliği 20. yüzyılın son 20 yılı ile 21. yüzyılın ilk 20 yılını kapsayan 40 yıl içinde önemli gelişmeler kaydetmiş olmakla birlikte, hala yapılması gereken noktalar bulunmaktadır. Ayrıca, dünyada da tarımın meyvecilik alında eskiye göre çok hızlı değişimler yaşanmaktadır. Bu nedenle ülkemizin de çok hızlı hareket etmesi gereklidir. Her geçen gün artış gösteren klon anaç kullanımı daha da artmalı, zorunlu durumlar dışında çöğür anacı kullanımından vaz geçilecektir. Talebin olduğu çeşit ve anaçlar ile sertifikalı fidan üretiminin önündeki sorunlar (anaç ve çeşit damızlık parsellerinin yetersizliği vb.) çözülmelidir. Böylece kaliteli ve sağlıklı fidanlarla bahçe tesisleri gerçekleştirilebilecektir.

Ülkemizin meyveciliği iyi bir ivme kazanmış olmakla birlikte, yaşamakta olduğumuz ve ilerleyen yıllarda etkisini daha fazla hissedeceğimizin düşünüldüğü iklim değişikliği, meyveciliğin yapısında bazı değişikliklere gidilmesine neden olacaktır. Bu kapsamda bazı türlerin yetiştirildiği alanlarda değişimler meydana gelecektir. Ayrıca, son 4-5 yıllık dönemde az miktarda yetiştirilen bazı tropik türlerin yetiştirilme imkanları artarak, ithalatın ortadan kalkması mümkün olabilecektir. Ayrıca, her geçen gün artan muz üretimi, yetiştirilme alanlarının genişlemesi ile, daha fazla üretilecek ve günümüzde tüketimimizin yarısını üretebilirken, gelecekte tamamımı olmasa da çok büyük kısmını üretebilecek duruma gelinmesi öngörülmektedir.

Özellikle yaşlanmış ya da yaşlanmaya yakın olan meyve alanlarımızın, mekanizasyonun da etkin olarak kullanılabileceği yoğun ve modern bahçeler şeklinde yeniden yapılandırılmasıdır. Bu amaçla, pazarın isteklerine uygun çeşitlerle, yüksek kalitede ve maliyeti düşürülmüş üretim ve pazarlama modelleri yaygınlaştırılmalıdır.

Almanya başta olmak üzere batı pazarları yanı sıra son yıllarda doğu pazarlarına yönelim başlamış, Suudi Arabistan, İran, Irak’ın yanı sıra Rusya en fazla ihracat yaptığımız ülkelerdir. Ancak, bu ülkelerin sayısını arttırmak ve özellikle uzak pazarlara erişmek son derece önemlidir. Bir iki yıldır, Japonya, Çin gibi ülkelere başlayan meyve ihracatımızın arttırılması gereklidir. İhracatın geliştirilmesi için markalaşma sağlanmalı, ürün büyük paketler halinde hammadde niteliğinde değil, katma değeri yüksek mamullere işlenerek, küçük ambalajlarda pazarlanmalı, ürün arzı ve fiyatların kontrolü için üretici ve ihracatçı birlikleri oluşturulmalıdır. Tüm bu unsurlardan sonra ülkemizin stratejik konumu da dikkate alınarak rekabet edilebilecek fiyatlarla ve devamlılık arz eden bol ve kaliteli ürün güvencesi ile yeni istikrarlı dış pazarlar bulunmalıdır.

Ülkemizin kayısı üretim miktarı iklim koşullarına bağlı olarak yıldan yıla değişmektedir. İlkbahar geç donları bazı yıllar %70-80’leri aşan ürün kayıplarına neden olmaktadır. Bu durum arz-talep dengesizliği nedeniyle fiyat istikrarsızlıklarına yol açmaktadır. İlkbahar geç donlarına karşı don riski yüksek alanların kayısı dışı tarımsal faaliyetlerde değerlendirilmesi, kayısı tarımının don riski nispeten daha az olan alanlara kaydırılması önemlidir. Ayrıca meteorolojik verilerin takibi, erken uyarı sistemlerinin yaygınlaştırılması, dona karşı alınacak önlemler ve ilkbahar geç donlarına mukavim kaliteli çeşit ıslahı konularına da öncelik verilmelidir.

Meyve bahçelerinde günümüzde halen kullanılmakta olan destek, tül örtü, üstten yağmurlama, damla sulama vb. modern sistemlerinin olacağı tesisler artacaktır. Bu durum özellikle iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan olumsuz koşullardan korunma açısından da önemlidir.

Çoğu küçük işletmelere sahip olan üreticiler, üretim bölgelerinde örgütlenmesi (üretici birlikleri, kooperatifler gibi) beklenmektedir.

İhracatta pazarlama kolaylığı ve iç tüketimde toplum sağlığı için üretimde sertifikalı modeller, özellikle İTU, Global GAP ve ihracatta değişik ülkelerin istedikleri farklı sertifikalı yetiştiricilik yaygınlaşacaktır. Ancak, iklimsel değişimler nedeniyle organik tarımın meyvecilikte (bazı türler hariç) yaygınlaşacağı düşünülmemektedir.

Sanayi geliştirilmeli ve yüksek kalitede kurutulmuş ve işlenmiş ürünlere yeterli miktarda ve düşük fiyatla ürün sağlamak üzere uygun çeşitler ile yetiştiricilik modelleri geliştirilmelidir.

Fındık ve çayda yapılacak seleksiyon çalışmaları sonucunda elde edilecek değerli klonlarla, yaşlanmış ve verimden düşmüş bahçelerin modern meyvecilik prensiplerine uygun olarak yenilenmesi, bu aşamada özellikle eğimli alanlarda teraslama çalışmalarının yapılması gereklidir.

Bahçelerin sertifikalı fidanlar ile kurulmasının önündeki sorunların hızla çözülmesi, özellikle güncel çeşitlerde kalem ve klon anaç damızlıklarının tamamlanması, talebi karşılayacak düzeyde sertifikalı fidan üretiminin artırılması gereklidir.

Üreticilerimizin modern meyve yetiştiriciliği ile ilgili bilgi eksikliklerinin eğitim çalışmaları ile giderilmesi son derece önemlidir.

Meyvesi kurutularak tüketilen fındık, kayısı, antepfıstığı, incir gibi türlerde ürünlerde aflatoksin riskine karşı kurutma makinelerinden yararlanma olanaklarının araştırılması ve yaygınlaştırılması son derece önemlidir.

Sebzecilik: Günümüzde gerçekleştirilen sebze üretim faaliyetleri değerlendirildiğinde, genel olarak ülkemiz kendi iç pazar tüketimine yeterli üretimi ile işlenmiş sebze ürünü (salça, konserve, püre, kuru ve dondurulmuş gıda…vb) ihracatında oldukça başarılı konumdadır. Buna karşın taze sebze ihracatında ve ürün kalite özellikleri bakımından ise büyük çaplı arayışlar içerisindedir.

Ülkemizde uygulanan tarım politikalarının yetersiz kalması sonucu her sektörde olduğu gibi sebzecilik sektöründe de önemli sorunlar yaşamaktadır.

Ülkemiz sebze üretim faaliyetleri ile üretilen sebzelerin değerlendirilme şekilleri ve ülke ekonomisine sağladığı katkılar göz önüne alındığında, güçlü yönlerimiz arasında, üretim için uygun ekolojik koşullarımızın olması, zengin biyoçeşitliliğe sahip olmamız, yıl boyu taze sebze üretimi yapma şansımız, çeşit geliştirme tohum ve fide üretim teknolojisindeki olumlu gelişmeler, deneyimli ve eğitimli yetiştirici ve teknik eleman bulma şansı, özel sektörün yatırım yapma isteği, işlenmiş sebzeye yüksek üretici ve tüketici ilgisi ile bu sektörün kapasitesinin yüksekliği ve üretici/tüketicinin yeni sebze türlerini hızlı benimsemesi sayılabilir (Yanmaz ve ark., 2020).

Buna karşılık sebze üretimimizin geliştirilmesinde genelde engel olarak görülen zayıf yönlerimiz arasında da, küçük ölçekli işletmelerin sayısının yüksek olması, girdi fiyatlarının yüksekliği, üretim girdilerinde halen süren dışa bağımlılık, devlet destek politikalarının yetersizliği, üretim maliyetinin yüksekliği, fiyat oluşumunda aracı kurum ve vergilerin fazla olması, üretim ve hasat sonrası kayıpların yüksek oluşu, sebze üretici birliklerinin etkin ve fonksiyonel olmaması ile pazarlama politikalarının yetersizliği sayılabilir (Yanmaz ve ark., 2020).

Ayrıca, üretimde önemli sorunlar yaratan hastalık ve zararlılara karşı dayanıklı çeşit seçimi günümüz sebze tarımındaki başarıyı etkilemektedir. Açık alan sebze tarımında gerek tarımsal sanayi gerekse taze tüketim için kullanılan yerel çeşitlerimizin piyasada albeni bakımından üstünlükleri tartışılmazdır. Ancak bu çeşitlerin günümüzde, kültürel pazarın isteklerine cevap verme bakımından çok yetersiz kaldıklarının altını çizmek gerekir. Öncelikle yerel çeşitlerin verimlerinin çok düşük olduğu ve üreticisini bu bakımından tatmin edemediği belirtilmelidir. Diğer yandan, yerel çeşitlerde sertifikalı tohum kullanım oranının da oldukça düşük kaldığı gözden kaçırılmamalıdır. Bunlara ek olarak, yerel çeşitlerin tarımsal sanayi amaçlı kullanımlarının da söz konusu olduğu unutulmamalı ve bu çeşitlerde sanayinin ihtiyacı olan nitelikler yönünden de iyileştirilmeye gidilmelidir (Vural ve ark., 2000).

Bölgeler bazında farklılık göstermekle birlikte açık alan sebze tarımında modern teknolojilerin kullanım oranı genelde yeterli düzeydedir. Üretime hazır fide ile başlanması, üretimde damla sulama sisteminin kullanımı, doğru bitki besleme programlarının uygulanması, doğru hastalık ve zararlı yönetimi ile yabancı ot yönetiminin bu başarıda büyük payı vardır.

Diğer yandan bazı bölgelerde üreticilerin doğru sebze tarımı konusundaki eğitim noksanlığı, üretim için uygun olmayan arazilerin seçimi, arazilerin küçük, parçalı ve şekilsiz olması gibi olumsuzluklar açık alan sebze üretiminde ileri teknolojilerin uygulanmasını zorlaştırmaktadır. Ayrıca, üretimde münavebe olarak tanımlanan dönüşümlü yetiştiriciliğin fazla uygulama alanı bulamaması da üretimde ciddi sıkıntılara neden olmaktadır.

Açık alan sebze tarımındaki başarının arttırılmasında; uygun tür ve çeşit seçimi, kaliteli tohum ve fide temini ile uygun yapılacak bakım işlemlerinin önemi büyüktür. Sözleşmeli tarımın uygulanmasının üretici ve alıcı açısından önemli avantajlar sağladığı unutulmamalıdır. Bu konuda yapılan çalışmalarda, uzun yıllar ortalaması esas alındığında sözleşmeli tarım uygulamasının birim alan gelirini arttırdığı saptanmıştır. Hastalık, zararlı ve yabancı ot yönetiminde uygulanacak etkili maddelerin uygulama doz ve zamanın iyi planlanması ürün kalitesini artıracaktır.

Günümüzde talep görmeye başlayan organik ve iyi tarım sertifikalı sebze üretiminde açık alan sebze tarım alanlarının payı da her geçen gün artmaktadır. Hem taze sofralık pazarda hem de tarımsal sanayi sektörüne yönelik üretimde sertifikalı ürünlere olan talep artmaktadır. Özellikle de ihraç edilecek ürünlerde sertifikalı üretimin tercih edilmesi günümüzde artık bir zorunluluk haline gelmiştir.

Örtüaltı sebzeciliği: Örtüaltı tarımı, tünel ve/veya seraların kuruluşundan başlayarak, bitkisel üretimi ve pazarlamasını içine alan uzun bir zincirden oluşur. Özellikle seracılıkta pekçok yeni teknoloji bu zincir içerisinde bir veya birden fazla yerde kullanılmaktadır. Ülkemizde açısından durum değerlendirildiğinde dikkate alınması ve izlenmesi gereken yenilikler şöyle sıralanabilir (Tüzel ve ark., 2020):

-Isıtmada ülkemiz jeotermal enerji varlığı açısından önemli bir avantaja sahiptir ve yatırımlar bu nedenle bu kaynakların olduğu bölgelere kaymaktadır. Jeotermal enerji kullanımının yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalara hız verilmelidir. Ancak jeotermal kaynakların sürdürülebilir kullanımı sağlanmalıdır.

-Tüketici tercihleri üreticiyi yetiştireceği ürünler açısından çeşitlendirmeye yönlendirmektedir.

-Tüketici tercihlerinden sebzelerin sağlık üzerindeki rolü önem kazanmaktadır.

-Aşılı fide kullanımı giderek arttığından anaç ıslahı çalışmaları hız kazanmalıdır.

-Ulusal ve uluslararası platformda izlenebilirlik, sağlık ve çevre açısından tüketici güveninin sağlanmasına yönelik olarak geliştirilen standartlar; suyun kısıtlı bir kaynak haline gelmesi ve geleneksel tekniklerle bitki yetiştiriciliğinin mümkün olmadığı yerlerde tarım yapma zorunluluğu gelecekte topraksız tarım alanlarının artmasını teşvik edecektir. Başlangıçta yapılan hataların üretime başladıktan sonra giderilmesi güç olacağından, özellikle yüksek yatırım gerektiren modern topraksız tarım işletmelerinde arazi seçimi, işletme tesisi, personel seçimi gibi her aşamada titiz davranılmalıdır.

-Ülkemizde topraksız tarımın gelişimi açısından jeotermal alanlar yatırımcılara cazip fırsatlar sunmaktadır. Bu alanlara sera işletmesi kurmayı düşünen yatırımcıların, işletme yerini seçerken öncelikle sulama suyu varlığı ve kalitesi ile ilgili etütleri yaptırmaları gerekmektedir.

-Topraksız tarım işletmelerinin kapalı sisteme geçişi teşvik edilmelidir.

-Tarımda çevre ve insan sağlığını korumaya yönelik ve sürdürülebilirliğin sağlanmasına odaklı olan yeni anlayış ile birlikte,  kimyasal kullanımı yerine biyolojik uygulamalardan faydalanma olanakları öncelik kazanmıştır.

-Daha az su ile daha fazla ürün elde etmenin giderek zorunluluk haline gelmesi nedeniyle suyun kullanım randımanı arttırılmalıdır. Yeni teknolojiler (bitki kök bölgesinin daha yakından izlenmesine olanak sağlayan çeşitli fiyat ve özelliklerdeki toprak nem algılayıcıları gibi) ve su yönetim stratejilerinin kullanılması ile su daha etkin kullanılarak sürdürülebilirlik koşulları iyileştirilebilmektedir.

-Biyolojik mücadele ajanlarının kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.

-Tüketici taleplerindeki değişim, “kalite” kavramının öne çıkması ve “ürün güvenliği”nin önem kazanması ile izlenebilirliğin sağlandığı sertifikalı üretim giderek yaygınlaşacaktır.

-Yoğun gübre ve pestisid kullanımından kaçınılmalıdır.

-Atıkların değerlendirilmesi ve geri dönüşümü sağlanmalıdır.

-Gerek kırsal alandaki üreticiler, gerekse bu alana yatırım yapan girişimciler öncelikle mevcut ve potansiyel pazarları araştırmalı ve bu pazarların talebine uygun olarak üretimlerini yönlendirmelidir. Dolayısıyla üretimden önce pazar araştırmaları yapılmalıdır.

-Kentlerin nüfusu giderek artmaktadır ve kentlerdeki tarımsal uygulamalarda seracılığın ve topraksız tarım uygulamalarının önem kazanacağı açıktır.

-Üretim alanının kontrol edilebildiği, üretimin çevre şartlarından etkilenmediği ve yıl boyunca sürekli olarak üretim yapılabildiği dikey tarım uygulamalarının dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaygınlaşması beklenmektedir.

Örtüaltı tarımının, özellikle seracılığın, arazilerin ekonomik kullanımına olanak sağlaması nedeniyle ülkemiz genelinde artışının önümüzdeki yıllarda da hızla devam etmesi beklenmektedir. Ülkemiz, uygun iklimsel ve coğrafi koşullar, pazar ülkelere yakınlık, ucuz işgücü, sulama suyu miktarı ve kalitesi, alternatif yenilenebilir enerji kaynaklarının varlığı gibi nedenlerle seracılık açısından önemli avantajlara sahiptir. Ancak alan artışına paralel olarak üretimin de sürdürülebilir bir şekilde artması gerekir. İnsan ve çevre sağlığının ön plana çıktığı günümüzde örtüaltı tarımında da yeni arayışların ve yeniliklerin “ekonomik” ve “çevre dostu” olması şartı vardır.

Bağcılık: Üzüm üretiminde, ekolojik ve coğrafi açıdan sahip olduğumuz avantajları ve güçlü potansiyelimizi iyi kullanarak dış satım potansiyelimizin geliştirilmesi ve geleceğe de aktarılabilmesi amacıyla, Sultani Çekirdeksiz üzüm çeşidi başta olmak üzere diğer çekirdeksiz ve çekirdekli sofralık çeşitlerin yetiştiriciliği için en uygun yörelerde modern sistemlerle toplu bağ alanlarının oluşturulmasına yönelik olarak, bir yandan büyük boyutlu işletmelerin kurulması, diğer yandan küçük işletmelerin kooperatif ya da birlikler altında toplanması ve üstün kalitede ihraçlık ürün eldesine yönelik özel yetiştirme tekniği uygulamalarının desteklenerek standart hale getirilmesi hedeflenmelidir. Ayrıca organik (ekolojik) üzüm (sofralık ve kuru üzüm) üretimine daha etkin destek verilerek bu ürünler de dış satım potansiyelinin geliştirilmesi, asma gen kaynaklarının taranması, koruma altına alınması, tanımlanması ve ıslahçıların kullanımına açılması ile melezleme yoluyla üstün nitelikli yeni sofralık üzüm çeşitlerinin elde edilmesi çalışmalarının desteklenmesi büyük önem arz etmektedir.

Süs Bitkileri: Ülkemizde kesme çiçek yetiştiriciliğinin yoğun olarak yapıldığı Antalya, İzmir ve Yalova illerinin dışında, yine kış aylarında yapılacak yetiştiricilik için uygun iklim özelliklerine sahip farklı bölgelerimizdeki tarım alanlarının varlığı, jeotermal ısıtma imkanları, kesme çiçek yetiştiriciliği için önemli avantajlardır. Ayrıca Türkiye’nin, yıl boyu ürün arzını mümkün kılacak farklı ekolojik özelliklerdeki bölgelere sahip olması da diğer bir önemli avantajdır. Ülkemizde üretim alanları genişleyen dış mekan süs bitkileri ve iç mekan süs bitkileri gruplarında da ihracat miktarlarının artış gösterdiği görülmektedir. Ancak bu süs bitkileri gruplarında ithalat miktarları da oldukça yüksektir. Yurt içi talebin yerli üretim ile karşılanabilmesi için kalite, çeşitlilik ve standartların geliştirilmesi önem taşımaktadır. Ürün kalitesinin arttırılması, yetiştiricilikte ileri teknoloji kullanma olanaklarının sağlanması, etkin üretici birliklerinin oluşturulması, yurt dışı taleplerin kesintisiz karşılanabilmesi için yıl boyu ürün sağlamaya yönelik yetiştiricilik sistemlerinin geliştirilmesi, dış pazarda rekabet edebilecek yerli çeşitlerin ıslahı, sağlıklı ve düşük maliyetli üretim materyali çoğaltımı, yurt içinde süs bitkilerinin tanıtımı ve kullanımının arttırılması, Türkiye süs bitkileri yetiştiriciliğinin daha ileriye götürülmesi için gelecekte üzerinde durulması gereken konular olarak özetlenebilir.

 

Türkiye’de Bahçe Ürünlerinin Muhafazası ve Pazara Hazırlanması

Bahçe ürünlerinin muhafazası ve pazara hazırlama işlemleri ürüne göre değişmekle beraber, genel olarak hasat, paketleme evi işlemleri (ayıklama, temizleme (yıkama), mumlama, kurutma, sınıflama, boylama, paketleme),  taşıma ve satış olarak uygulanır. Bugün bazı meyve ve sebzelerde bu süreç depolamayı da kapsar. Bunlar, bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlıdır. Tümü, ürünü sağlam, sağlıklı ve kaliteli olarak pazarda bulunmasını için ayarlanır. Bu zincirin herhangi bir halkasında yapılan yanlış uygulama, etkisini sürdürür, daha sonraki işlemlerle bu hata giderilemez. Bu nedenle ülkemizde bu zincirin tüm halkalarının doğru bir şekilde yöneltilmesi, bilinçlenme, modern teknik ve teknolojilerinin kullanılması zorunludur. Ancak bunların yapılması ile 50 milyon civarındaki yaş meyve ve sebzelerde hasat sonrası dönemde görülen %25 kayıpların azaltılması mümkün olacaktır. Aksi halde bu kayıp oranları görülmeye devam edecektir. Ülkemizde her yıl üretilen toplam 50 milyon ton meyve ve sebzenin yaklaşık 12.5 milyon ton hasat ve hasat sonrası kayıp olmaktadır. Bu miktar birçok ülkenin üretimini çok çok üstündedir. Her ürün hatta her çeşit için kayıpların nedenleri farklı olduğu için o ürene özgü hem hasat öncesi hem de hasat sonrası gerekli önlemler alınarak kayıpları en aza indirmek hedeflenmelidir. Hasat sonrası kayıpların azaltılması, üretimde kullanılan alanın azalması, doğal kaynakların korunması ve çevrenin korunması için önemlidir.

Hasat: Bitki ve toprak üzerinde belirli bir gelişme aşamasına erişen veya gelişmelerini tamamlayan ve öngörülen değerlendirme şekline uygun duruma gelen sebzeler ile, belirli bir olgunluk derecesine ulaşan meyvelerin bitkiden koparılır veya topraktan sökülmesi işlemine hasat veya derim denir.

Ülkemizde modern kapama meyve bahçelerinin kurulması ve depolama sektöründeki gelişmeleri meyvelerin hasat zamanının doğru belirlenmesi için hasat kriterleri yöntemlerinin kullanılmasının yaygınlaşmasında önemli katkıları olmuştur. Bugün başta elma ve armut türlerinde olmak üzere birçok meyve hasat zamanı değişik yöntemlerle (nişasta testi, meyve eti sertliği, suda çözünür kuru madde, olgunluk indisi vb.) belirlenerek hasat tarihi belirlenmektedir. Bunda artık meyve ve sebze üretimi, muhafazası ve ihracatı ile uğraşan kişilerde doğru hasat zamanının depolama ömrü ile yakından ilişkili olduğu bilincinin artması etkili olmuştur. Bu durum gelecekte daha da yaygınlık kazanacak, meyveleri parçalamadan bileşimine belirlemeye yönelik teknolojilerin kullanılmaya başlanacaktır. Özellikle geçmişte üzüm gibi bazı ürünlerin erken hasadından kaynaklanan sorunların yaşanması depolanmayan ürünlerde de hasat zamanın doğru tespit edilmesinin önemini ortaya koymuştur. Bugün birçok ürün, özellikle ihraç edilecekse belli bir olgunluk aşamasında olması gerektiği bilinmekte bunun belirlenmesi içinde değişik hasat kriterlerinden yararlanılmaktadır.

Son yıllarda hasat aşamasının meyve ve sebzelerin hasat sonrası ömrüyle yakından ilişkili olduğu daha iyi anlaşılmayla başlandığından hasat daha özenli yapılmaya başlanmıştır. Hasat ve sonrası dönemdeki mekanik zararlar, uygun olmayan ortam koşulları vb. konular ürünün hasattan sonraki ömrünü azaltmakta, kaliteyi düşürmekte ve kayıplar artmaktadır. Elle yapılan hasatta işçilerin eğiten, uygun donanımları sağlayan firmaların sayısı giderek artmaktadır.

Birçok meyvenin ve sebzenin hasadında işçi sorunu her geçen gün daha önemli hale gelmektedir. Bu nedenle başta turunçgiller, sanayi domatesi gibi birçok ürünün  hasadında Suriyeli göçmenler kullanılmaktadır. Şu an hasat dönemindeki işçi açığı bunlar sayesinde karşılınmasına rağmen hasat işçinin yetersizliği önemli bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Gelecekte bu konu önemli bir sorun olarak karşımıza çıkacaktır. Bunun için özellikle bazı ürünlerin hasadından makane ile hasat giderek artmaktadır. 2000’li yıllarda meyve ve sebzelerde makineli hasat soğan gibi bazı ürünlerde çok sınırlı düzeyde iken bugün özellikle sanayii ye işlenen sebzeler ve yumrusu tüketilen sebzelerin hasadından yaygın hale gelmektedir. Türkiye’de soğan, havuç, bezelye gibi ürünlerin hasadında yaygın olarak mekinalı hasat kullanılmaktadır. Bunun yanında son yıllarda gıdaya işlenen domates ve fasulye gibi sebzelerin hasadında makineli hasat yaygınlaşmaktadır. Meyvecilikte ise ceviz, badem, zeytin, şaraplık üzüm gibi bazı meyvelerde makineli hasat giderek yaygınlaşmaktadır. Son dönemde üretim alanları hızla artan ceviz ve bademde özellikle büyük alanlarda makineli hasat yaygın olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda dal sarsıcılar, pnömatik çırpıcılar zeytin hasadında kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Bu alet ve ekipmanların kullanımı klasik dal ile çırpılarak yapılan hasada göre hem ağaçlara daha az zarar vermekte hem de işçi verimi önemli oranda arttırmaktadır. Bu tür alet ve ekipmanların bazı ceviz gibi meyve türlerinin hasadında da başarıyla kullanılmaktadır.

Son 20 yılda el işçiliği ve makineyi kombine eden yarı mekanik sistemlerin hasatta kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Bu hasat yöntemi özellikle topraksız tarım seralarında yetiştirilen ürünlerin hasadından kullanılmakta, platformlarda çalışan işçiler hasat ettikleri ürünü doğrudan bahçe kasalarına koyarlar. Bu ürünün doğrudan kasaya konulmasına olanak sağladığından mekanik zararlanmaları azaltır. Yarı mekanik sistemler son birkaç yıldır bazı meyvelerin hasadında kullanılmaya başlanmıştır. Bu hasat şekli işçi verimini belirgin şekilde arttırırken, mekanik zararlanmaları azaltmaktadır.

Gelecekte sebze ve meyve hasadında işçi bulabilme sorunun daha da önem kazanacak olması ve işçi giderlerinin daha da yükseleceği düşünüldüğünde mekanik  ve yarı mekanik sistemlerin kullanımı giderek daha da önem kazanacağı düşünülmektedir.

2000’li yıllardan önce hasatta plastik kasaların kullanımı sınırlı iken günümüzde plastik kasalar yaygın olarak kullanılmaktadır. Ürünlere göre kasalar 12 kg, 20-24 kg ürün alabilen değişik ebatlarda olabilmektedir. Son yıllarda elma hasadında daha fazla ürün alabilen büyük kasa, paletli kasa olarak adlandırılan tahta ve plastik kasalar kullanımı çok yaygınlık kazanmıştır. Son 15 yıldır tek kullanımlık siyah plastik kullanımı pazarlama sürecinde ve depolamada kullanılmaktadır. Özellikle domates gibi daha hassas ürünlerde kullanımında mekanik zararlanmalara neden olabilmektedir.

Önsoğutma işlemleri: Türkiye’de kirazda su ile soğutma, üzüm, nar gibi bazı ürünlerde hava ile önsoğutma yaygın olarak yapılmaktadır (Karaçalı, 2016). 2000’li yıllarda önsoğutma yapan firma çok sınırlı iken bugün özellikle ihracat yapan firmalarda önsoğutma yaygın olarak yapılmaktadır. Teknolojinin gelişmesiyle yeni kurulan önsoğutma sistemleri daha etkindir. Ülkemizde Iceberg marul, brokoli, karnabahar gibi ürünlerin önsoğutmasında kullanılan vakumlu önsoğutma sistemleri kullanılan firma sayısı sınırlıdır. Gelecekte bu sistemlerin kullanımı yaygınlaşacağı düşünülmektedir. 

Paketleme evi işlemleri: Türkiye’de son 20 yılda meyve ve sebze üretimi, ihracatındaki artışa paralel olarak bu ürünleri işleyen, pazara hazırlayan paketleme evi sayısında önemli artışlar olmuştur. Bu artışta paketleme evi hattı, alet ve ekipmanlara verilen değişik teşviklerin de etkisi olmuştur. Paketleme evi işlemlerinden özellikle boylama kısmında teknolojinin gelişmesiyle önemli değişiklikler olmuştur. Elektronik boylamaya geçilmiş, optik algılayanlar, ürünün boyutlarından hacmini veya ağırlığını hesaplayarak boylama yapmakta, rengine göre ayırabilmektedir. Bu sistemler pahalı olmasına rağmen turunçgil, kiraz ve elma paketleme evlerinde kullanılma başlanmış, kullanımı giderek artmaktadır.

Türkiye’deki elma paketleme evleri son yıllarda hızla kuru sistemi bırakıp gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sulu sisteme geçmişlerdir. Bu sistemde meyve kuru zemine değil doğrudan suya dökülmekte ve bundan sonraki taşınımı su ile olmaktadır. Bu sistemin yaygınlaşması ile elmalarda paketleme evi aşamasında meydana gelen mekanik zararlanmaların önemli derecede önüne geçilmiş oldu. Yeni kurulan elma paketleme evlerinde kullanılan hatlar sulu sistem olup eski hatları olan işletmelerde kuru sistemi terke etmektedirler.

Turunçgil paketleme evlerinde kasların hatta dökülmesi uzun süredir mekanik yapılmaktadır. Kasaların hatta verilmesinde insan gücünden yararlanılmaktadır. Yeni yapılan sistemlerde ve yoğun çalışan paketleme evlerinde kasalar otomatik sistemlerle meyve döküm hattına verilmektedir. Gelen turuçgil meyvelerinin fungisitlerle ilaçlandığı drencer sistemleri daha etkin ilaçlı suyu verecek şekilde dizayn edilmeye başladı. Yeni otomatik dozajlama sistemleri ile eksilen fungisitli su devamlı olarak eklenmektedir. Bu sistemler Türkiye’de kullanılmaya başlandı, gelecekte daha çok firma bu tür sistemleri kullanacaktır.

Paketleme: Paketleme evinde veya üretim yerlerinde paketlemede son yıllarda viyol kullanımı çok yaygınlaşmıştır. Özellikle, şeftali, nektarin, erik, elma, ayva, armut, nar, kivi, avokado gibi birçok üründe yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bunun yanında mekanik zararlanmalara duyarlı bazı elma ve armut çeşitlerinde süngerimsi koruyucular, küçük kapaklı viyoller, sıra aralarına süngerimsi örtülerde kullanılmaya başlanmıştır. Yakın gelecekte viyol ve diğer koruyucu ambalajların kullanımı giderek artacaktır. Avrupa Birliği ülkelerin ihracatta yaygın olarak mukavva kutu kullanılırken, bazı ülkelere ihracatta bunun yanında tahta ve tek kullanımlık plastik kasalarda kullanılmaktadır. Mukavva kutuların birçok avantajına olmasına rağmen maliyetten dolayı diğer kasalar kullanımı devam etmektedir.

Depolama: Türkiye’deki son veriler 1896 adet soğuk hava tesisin olduğu bildirilmiş olup bugün bu rakam 2000 adete yaklaştığı tahmin edilmektedir. Çünkü son yıllarda değişik desteklerin de etkisiyle soğuk hava deposu sayısında hızlı bir artışın olduğu gözlenmiştir.

1950 ile 1970 yıllar arasında 17 adet depo yapılırken 2010 ile 2015 yılları arası 696 adet depo kurulmuştur. Soğuk hava deposu kurumunda bu artış devam etmektedir. Birçok meyve ve sebzede ihracat ve iç tüketimdeki görülen artışlara paralel olarak soğuk hava deposu tesisleri artışlar devam edecektir. Çünkü bir ürünün daha uzun süre tüketime sunulması, pazarlanabilmesi için depolama şarttır.

Türkiye’deki mevcut soğuk hava depo kapasitesinin yaklaşık yarısında meyve ve sebze muhafaza edilmektedir. Bunu yaklaşık %20 oranında et ve et ürünleri ile yaklaşık %19’unda süt ve süt ürünleri izlemektedir (Türk, 2015).

Türkiye’de meyve ve sebze muhafaza edilen soğuk hava depoların %95’e yakını özel sektör tarafından işletilmektedir. Son yıllarda muhafaza edilen ürünleri işleyen, ihraç eden veya iç piyasa pazarlayan firmaların işlettiği depo sayısı ve kapasitesinde önemli artışların olduğu gözlenmiştir. Yeni kurulan soğuk hava depoların muhafaza edilecek ürünün üretildiği bölgelere yakın tesisler olduğu tespit edilmiştir.

Meyve ve sebze depolayan soğuk hava tesisleri  en çok Isparta, Bursa, Antalya, Karaman, Mersin illerinde bulunmaktadır. Isparta, sahip olduğu elma üretimi bu bölgedeki soğuk hava deposu kapasitesinin artışından etkili olmuştur.

Yeni kurulan depolarda ortam koşullarının (sıcaklık, nem, CO2) daha iyi kontrol edilebilmekte ve bu değerler uzaktan izlenebilmektedir. Benzer durum patates ve limon depolamasında yaygın olarak kullanılan Nevşehir ilinde bulunan normal (soğutmasız) depolarda da gözlenmektedir. Bu depolarda ortam koşullarının daha iyi kontrol edilebilmesi için teknolojiden yararlanılmaktadır.

Türkiye’de 2000 yılından önce kontrollü atmosferli depo sayası çok sınırlı iken bugün hem sayı hem de kapasite olarak önemli bir artış olmuştur. Kontrollü atmosferli depolarda yaygın olarak elma depolanmaktadır. Bu depolama teknolojisinin daha ileri bir teknolojisi olan dinamik kontrollü atmosferde depolama teknolojisi de ülkemizde elma muhafazasında kullanılmaya başlanmıştır.

Depolama ve taşımada modifiye atmosfer ambalajları birçok üründe yaygın olarak kullanılır hale gelmiştir. Bu ambalaj teknolojisinin ülkemizde gelişmesinin de bunda etkisi olmuştur. Bugün nar, erik vb. ürünlerin depolaması ile, kiraz, kayısı, hıyar, kabak biber gibi birçok ürünün taşınmasında kullanılmaktadır (Karaca ve Şen, 2014). Gelecekte modifiye atmosfer paketleme teknolojisindeki gelişmelere bağlı olarak kullanımı daha da yaygınlaşacaktır.

Depolama sürecinde kullanılan yeni teknolojiler: 2004 yılından itibaren 1-metilsiklopropen (1-MCP) kullanımı ülkemizde de başlamıştır. Bu teknoloji dünyada olduğu gibi öncelikle elma muhafazasında yaygınlaşmaya başlamıştır. Elma meyvelerinin depolama ve raf ömrü sürecinde kalitenin korunması, bazı fizyolojik bozuklukları engellemesi ve kayıpları azaltmasındaki belirgin olumlu etkilerinden dolayı kullanımı hızla yayılmıştır. Bugün elma yanında armut, kivi ve kavunda da uygulama alanı bulmuştur (Şen ve Türk, 2008). 1-MCP birkaç yıldır elmada hasat süresini uzatmak için hasat tarihinden 1-2 hafta önce ağaçlara da uygulanmaya başlanmıştır.

Türkiye’de son 20 yılda üzüm ihracatında artışa paralel olarak üzüm önemli miktarlarda depolanır hale gelmiştir. Bu depolamada SO2 jeneratörleri kullanılmaktadır. Bu süreçte jeneratörlerin üretiminde kullanılan teknolojiler de değişimler olmuştur. Ayrıca daha kısa süreli depolama ve taşımda sodyum metabisülfitin emdirildiği poşetler kullanılmaya başlanmıştır. (Yaldız ve Şen, 2014).

Son 5 yıldır muz üretimindeki hızlı artışa bağlı olarak muz üretiminde belirgin bir artış gözlenmiştir. Bu artış muz paketleme ve olgunlaştırma tesisi sayılarının belirgin bir artışa neden olmuştur. Bu yeni tesislerin bazılarında olgunlaştırma odalarının modern teknolojiye uygun olarak yapıldığı gözlenmiştir.

Taşıma: Ülkemizde yaygın olarak meyve ve sebze taşımacılığında karayolu taşımacılığı kullanılmaktadır (Karaçalı, 2016). Ancak son birkaç yıldır Uzakdoğu ülkeleri ve Çin’e kiraz ve Bursa siyahı inciri ihracatında havayolu taşımacılığı da kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca Japonya’ya altıntop, Malezya, Endenozyo nar gibi bazı ürünler denizyolu yolu taşınmaktadır. Gelecekte özellikle hasat sonrası ömür kısa olan değerli ürünlerin taşınmasında havayolu taşıma daha da yaygınlaşacaktır. Ülkemizde dünyada olduğu gibi kombine (karayolu-denizyolu) taşımacılığının daha yaygınlaşacağı düşünülmektedir. 

Türkiye’de meyve ve sebze üretimi ve ihracat miktarındaki artışlara bağlı olarak depolama, pazara hazırlama ve taşıma sürecinde yeni teknolojilerin kullanımı giderek artacaktır. Bu teknolojilerin kullanımının yaygınlaşmasıyla meyve ve sebzelerde hasat sonrası kayıplar azaltılacaktır. Bunun için hasat ve sonrası dönemdeki tüm zincirde yeni teknik ve teknolojilerinden yararlanılması gerekmektedir.

 

Kaynaklar

Altındişli, A., Altındişli, F.Ö., Çeliker, N.M., Özsemerci, F., Caner, Ö.K., 2010. Kurutmaya Yönelik Sultani Çekirdeksiz Üzüm Yetiştiriciliği El Kitabı. ISBN 978-9944-172-68-4.            İzmir.

Akşit,İ. 1981. Hititler. Türkiye’nin Tarih Hazineleri Orta Anadolu Uygarlığı, Sandoz yayınları:2, 160 s.

Anonim, 2015. Ulusal Jeotermal Seracılık Stratejisi Raporu, 2015. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Jeotermal Seracılık Stratejilerinin Geliştirilmesi Faaliyeti Ulusal Jeotermal Seracılık Stratejisi Raporu. https://www.tarimorman.gov.tr/BUGEM/jeotermalseracilik/Belgeler/Proje %20 Sonu%C3%A7%20Raporu.PDF

Anonim, 2018. http://www.faostat.fao.org

Çelik, H. 2013. Türkiye Bağcılığında Üretim Hedefleri, Vizyon 2023 Bağcılık Çalıştayı Tekirdağ Bağcılık Araştırma İstasyonu, 26-27 Haziran 2013.

FAO, 2017. Dünya Sebze Üretimi. (http://www.fao.org/faostat), (Erişim tarihi:30.12.2019)

Karaca, S. ve F. Şen, 2014. Nar Meyvesinin Muhafazasında Farklı Modifiye Atmosfer Ambalajlarının Çürüklük Gelişimi, Ağırlık Kaybı, Renk ve Duyusal Özellikleri Üzerine Etkileri. Anadolu Dergisi 24(2): 21-31.

Karaçalı, İ., 2016. Bahçe Ürünlerinin Muhafazası ve Pazarlanması. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No: 494, Bornova-İzmir.

Mc Govern,P.E., 2007. Ancient Wine: Origins of Viniculture. ISBN 978 069 112 7842, Princeton University Press, 400s.

Oraman, M.N., 1965. Arkeolojik Buluntuların Işığı altında Yürkiye Bağcılığının Tarihçesi Üzerinde Araştırmalar-I. Ankara Ün. Ziraat fak. Yıllığı 15(2): 96-108 s.

Pardossi, A., Tognoni, F., Incrocci, L., 2004. Mediterranean Greenhouse Technology. Chronica Horticulture 44(2):28-34.

Şen, F. ve E.F. Türk. 2008. Bahçe ürünlerinde 1-MCP kullanımı. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 45(3):221-228.

Tarım ve Orman Bakanlığı, 2019a. https://www.tarimorman.gov.tr/Konular/Bitkisel-Uretim /Tarla -ve-Bahce-Bitkileri/Sebze-Yetistiricilik (Erişim tarihi:30.12.2019).

Tarım ve Orman Bakanlığı, 2019b. https://www.tarimorman. gov.tr/sgb/Belgeler /SagMenu Veriler / BUGEM.pdf (Erişim tarihi: 30.12.2019).

Tarım ve Orman Bakanlığı, 2019a. https://www.tarimorman.gov.tr/Konular/Bitkisel-Uretim/Tarla-ve-Bahce-Bitkileri/Ortu-Alti-Yetistiricilik (Erişim tarihi:13.11.2019).

Tarım ve Orman Bakanlığı, 2019b. https://www.tarimorman.gov.tr/sgb/Belgeler/SagMenuVeriler/ BUGEM.pdf (Erişim tarihi: 14.11.2019).

TUIK, 2019. www.tuik.gov.tr (Erişim tarihi:30.12.2019)

TUIK, 2019. www.tuik.gov.tr (Erişim tarihi:13.11.2019)

Türk, R. 2015. Dünya ve ülkemizdeki soğuk muhafaza tesisleri, nitelik ve nicelikleri. Bahçe Dergisi Özel Sayı, 45: 309-314.

TÜRKTOB, 2019. https://www.turktob.org.tr/tr/dunyada-ve-turkiyedeseracilik/8475 (Erişim tarihi 13.01.2019).

Tüzel, Y., Gül, A. 2008. Seralarda İyi Tarım Uygulamaları. Tibyan Yayıncılık. ISBN:978-9944-172-07-3,172 s, İzmir.

Tüzel, Y., Gül, A., Öztekin, G.B., Engindeniz, S., Boyacı, H.F., Duyar, H., Cebeci, E., Durdu, T., 2020. Türkiye’de Örtüaltı Yetiştiriciliği ve Yeni Gelişmeler. TMMOB Ziraat Mühendisliği Odası Türkiye Ziraat Mühendisliği IX. Teknik Kongresi, 13-15 Ocak 2020, Ankara.

Vural, H. 1998. Türkiye’de Sebze Tarımı, Bugünkü Durumu ve Gelecekteki Muhtemel Gelişmeler, (Çağrılı bildiri) 2. Sebze Tarımı Sempozyumu bildiri kitabı (28-30 Eylül 1998. Tokat), Gaziosmanpaşa Üniversitesi Matbaası, s: 1-5.

Vural, H., D. Eşiyok ve İ. Duman, 2000. Kültür Sebzeleri  (Sebze Yetiştirme), E.Ü. Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü,  E.Ü Basımevi, s: 440, Bornova, 2000.

Yaldız, S. ve Şen, F. 2015, Sofralık ‘Sultani Çekirdeksiz’ Üzüm Çeşidinin Depolanmasında Farklı Kükürt Dioksit Jeneratörlerinin Etkinliğinin Araştırılması. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 52(3), 297-305.

Yanmaz, R., A. Balkaya, S. Akan, H. Ç. Kaymak, G. Sarıkamış, K. Ö., Ulukapı, O. Karaağaç, İ. Güvenç, E. S. Kurtar ve F. E. Açıkgöz, 2020. Sebzecilik Sektörü: Dünü, Bugünü ve Geleceği, Türkiye Ziraat Mühendisliği IX. Teknik Kongresi, bildiri kitabı-1. s: 585-608, Ankara.

Yanmaz, R., İ. Duman, F. Yaralı, K. Demir, G. Sarıkamış, N. Sarı, A. Balkaya, H. Ç. Kaymak, S. Akan ve R. Özalp, 2015. Sebze Üretiminde Değişimler ve Yeni Arayışlar, Türkiye Ziraat Mühendisliği VIII. Teknik Kongresi, 12-16 Ocak 2015, s: 579-605. Ankara.

 


Ege Üniversitesi

EGE ÜNİVERSİTESİ